Hemşinli Ermeniler, 1890 yıllarına kadar genelde Türkiye’nin Samsun kentinden Batum’a kadar olan geniş sahil bölgelerinde ikamet etmişlerdir. Tarihçi Ğevond’un verilerine göre, 788 yılında Büyük Hayk’taki Kotayk ve Aragatsotn nahiyelerinden 12. 000 kişi, Arap egemenlerin baskılarına direnemeyip Abas Amatuni ve oğlu Hamam Payazat önderliğinde Ermenistan’ı terk ederek Bizans İmparatorluğunun bir parçası olan Pontos’a yerleşirler. Pontos’ta Ermeniler eskiden beri ikamet etmişlerdir. Daha sonraki yüzyıllarda nüfusları, politik ve ekonomik baskılar yüzünden Ermenistan’ın çeşitli nahiyelerinden göç edenlerle artmıştır.
Bizans imparatoru Konstantin, Ermenileri hoşnutlukla karşılayıp verimli topraklara yerleştirdi ve Ermeni prenslere bir süre sonra savaşta yıkılacak Tambur şehrini hediye etti. Hamam Amatuni bu şehri yeniden kurdu ve kendi ismiyle Hamamşen olarak (daha sonra da Hamşen - Hemşin) adlandırdı.
Hamam Amatuni’nin kurduğu prenslik tam yedi yüzyıl sonra 1489'da yıkıldı. Hemşin'in başlangıçta Bizans, daha sonra 13. yüzyılda Pontos İmparatorluk bünyesinde yarı bağımsız bir statüsü vardı. Osmanlıların, kurulduktan kısa süre sonra Ermenilere ve imparatorluğun diğer Hıristiyan unsurlarına gösterdiği dini ve etnik hoşgörüsüzlük, sık sık savaşlara sebep olmuştur. Yeterince güçlü ve halkı cesur olmasına rağmen, Hemşin Prensliğinin Osmanlı gibi büyük bir imparatorluğun birkaç yüzyıllık baskı ve tehdidine direnemeyeceği açıktı.
Hemşinli Ermenilerin direniş tarihi sayısız kahramanlıklarla doludur. Fakat sonunda mağlup olmaları, İslamlaştırılmaları ve katliama uğramaları kaçınılmaz olmuştur. Bu politika 18. yy. başlarında kararlı bir safhaya girdiğinde, Hemşinli Ermeniler katliamlardan kaçıp Karadeniz sahilleri boyunca yayıldılar. Ancak İslamlaştırılanlar daha sonraki baskı ve katliam dalgalarından kurtulabildiler.
Asimilasyona karşı direnişin en güçlü araçları; dil, din, kültür ve törenlerin korunması ve karışık evliliklerden kaçınılmasıydı. Hemşinli Ermeniler bu konularda çok titizdiler. Türk makamları Ermenice konuşanları büyük cezalara çarptırmış, hatta dillerinin kesildiği bile olmuştur. Bu güçlü direniş ve Ermenilerin bazı yerlerde bir yüzyıl sonra bile ayaklanıp dinlerine döndükleri hakkında veriler vardır. “Pontos Tarihi” adlı eserin yazarı M.Bıjışkyan, 19. yüzyıl başlarında bu yöreleri ziyaret etmiş ve İslamlaştırılmış Ermeniler hakkında şunları yazmıştır: “Hemşinliler yarı yarıya’dır (yarı Hıristiyan, yarı İslam), çoğu dinini değiştirmiştir, fakat Hıristiyan törelerini koruyup kiliseye giderek zekat vermekten kaçınmazlar, hemen hemen hepsi Vartavar ve Verapohum zamanında kiliseye gidip mum yakar, atalarının ruhu için kurban keserler. Hıristiyanlığı bilen ihtiyarlar da vardır, haça saygı gösterir, kiliselere gizlice zekat verirler.”
Benzeri ifadeler yabancı kaynaklarda da vardır. Amerikalı Protestan misyonerlerden Smith ve Dwite, yöreye yaptıkları seyahatten edindikleri izlenimleri 1831 yılında Londra’da, daha sonra 1833 yılında Boston’da yayınlamışlardır. Bu misyonerler seyahat notlarında şunları yazmışlardır:“Ermeniler arasında bir kısmı Müslüman’dır, yaşadıkları bölgeye Hemşin denir. Katolik bir Ermeni olan Trabzonlu muhatabımız, 70- 80 köyde ikamet eden 3- 4 bin Ermeni aile bulunduğunu söyledi. Çoğu yaklaşık 200 sene evvel Müslüman olmuş, fakat onlar bile günümüzde Ermenice konuşurlar, kadınların çoğu başka dil bilmez.”
Sürekli baskı, zorbalık ve takibata rağmen Hemşinli Ermenilerin yarı bağımsız yaşantısı uzun süre devam eder. 19. yüzyılda Hemşin’de seyahat eden K.Koch’un yazdıklarını temel alan H.Taşyan, “Böylesine zor erişilir dağlarda yarı bağımsız yaşamak kolay, Osmanlı döneminde de durum böyle imiş, Koch’un (1840 yıllarında gerçekleştirdiği) seyahatine kadar bu durum aynen devam etmiş” diye yazar.
Bir çağdaşa göre, bu yarı bağımsız yaşantının sebebi tüm Hemşinli Ermenilerin “oğullarının askere yazılması”: “Onlara komuta eden Ermeni bir prens var, hiç kimseden korkuları yok, derebeyine karşı savaşan çok güçlü insanlar” (M.Bıjışkyan).
Trabzon vilayetinde 1915 yılına kadar uzanan verilere göre, Hıristiyan Ermenilerin sayısı 100 binden fazla, İslamlaştırılanların sayısı ise daha fazlaydı. Müslüman Ermeniler, dinlerinden ve kiliseden uzaklaştıkları halde ulusal bilinçlerini korumakta ve çoğu Ermenice konuşmaktaydı. Hatta Ermeni olduklarını söyleyip kendilerine Hemşil demekteydiler. İkamet merkezlerinin ve diğer yerlerin birçoğunun adı da Ermeniceydi.
1860 -70 yıllarında Hıristiyan Hemşinli Ermenilerin Yekaterinodar (Krasnodar) vilayeti ve Abhazya başta olmak üzere Rus İmparatorluğunun sahil bölgelerine göçü başlamıştır. 1890’lı yılların katliamlarında ve özellikle 1915 soykırımından sonra hayatta kalan Hıristiyan Hemşinli Ermeni grupları Rusya, Abhazya ve Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi Ermenistan’da da barınak bulmuştur.
Ermenice konuştukları için, soykırım kurbanları arasında bazı Müslüman Ermeniler de yer almıştır.
Hemşinli Ermeniler; ikamet yerleri, mezhepleri ve dillerine göre bugün üç temel gruba ayrılmaktadır (Bert Wooks):
a) Batı Hemşinli Ermeniler: Türkiye’nin Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize vilayetlerinde oturmaktadırlar, dilleri Türkçedir, sünni Müslümandırlar.
b) Doğu Hemşinli Ermeniler: Hopa ve yöresindeki 30 köy başta olmak üzere (kısmen de Borçka) Artvin vilayetinde ikamet etmektedirler, dilleri Ermenicedir (Hemşin lehçesi), sünni Müslümandırlar.
c) Kuzey Hemşinli Ermeniler: Abhazya ve Rusya’nın Krasnodar bölgesinde ikamet etmektedirler, Hemşin lehçesi ve Ordu, Canik, Trabzon ağzıyla konuşmakta, Rusça bilmektedirler. Büyük bir kısmı Doğu Ermenicesini de konuşabilmektedir, Hıristiyan olup Ermeni Apostolik kilisesine bağlıdırlar.
Hemşinli Ermeni toplulukları, Amerika ve Avrupa’nın bazı ülkelerinde de vardır. Son yıllarda Türkiye’den göç etmiş Müslüman Hemşinli Ermeniler (Hemşil), en büyüğü Almanya’da olmak üzere Avrupa ülkelerinde yeni topluluklar oluşturmaktadırlar.
Kendi tarihi yerleşim bölgelerinin dışında birçok Hemşinli Ermeni İzmit yöresi, Erzurum, Ankara, İzmir, İstanbul gibi Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ikamet etmektedir.
Müslüman Hemşinli Ermeniler kendilerine Hemşil (Hemşinli) demekte, bu isim Türkler ve diğer uluslar tarafından da kullanılmaktadır. İlginç olan şu ki, dinlerini, bir kısmı ise dillerini bile yitirdikleri halde ulusal bilinçlerini koruyup Türkleşmediler, hatta Türkleri bile kendilerine Hemşinli diye hitap ettirmeyi başardılar.
Hemşinli Ermenilerin sayısı hakkındaki veriler: Bu konu hakkında araştırmacılar tarafından çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Elbette bunların hiçbiri somut nüfusu temel olarak alamaz. Yukarıda görüldüğü gibi, Hemşinli Ermenilerin yerleşim yerleri, mezhep ve dil açısından çeşitli gruplara bölünmüş olmaları durumu daha da zorlaştırmaktadır. Zaten araştırmacılar da genelde sadece dil, folklor ve din değiştirme gibi konuları incelemişlerdir, çünkü Türk makamları konunun araştırılmasını hoş karşılamamıştır.
Değişik araştırmacılar çeşitli rakamlar sunmaktadır. Bu birkaç on bin ila 1,5- 2 milyon arasında değişmektedir. 25- 40 bin rakamını kabul edenler, sadece Hopa yöresindeki Ermenice konuşan Hemşinli Ermenileri kastetmektedir. Oysa Aliye Altı’ya göre, Türkiye’de bir milyondan fazla İslamlaşmış Ermeni vardır. Bu rakam gerçek gibi görünüyor.
Hemşiller Orta Asya ve Rusya’da da yerleşmişlerdir. Bunların toplam sayısı 5 bin kadardır. Bu gruptaki hemen hemen herkes ana lehçesini kullanmaktadır.
Abhazya’da ikamet eden Hemşinli Ermenilerin sayısı 1992- 1993 yıllarındaki Gürcü-Abhaz savaşından sonra 25 bin azalarak 65- 70 bine düşmüştür. Göç edenler Rusya’ya yerleşmişlerdir.
Rusya’daki Hemşinli Ermenilerin sayısı hakkında bir fikir vermek epeyce zordur, değişik hesaplara göre bu sayı 300- 400 bin civarındadır.
Ermenistan’da, bazı verilere göre 4.000- 5.000 Hemşinli Ermeni vardır.
Soykırımdan sonra Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ve ABD’deki Hemşinli Ermenilerin yerleşimi hakkında bazı veriler varsa da bunlar araştırılmış değildir.
Bu verilere göre, Hemşinli Ermenilerin toplam sayısı yaklaşık 1,5 milyon kadardır. Bu rakam elbette gerçek durumu yansıtmaz, ne kadar abartılmış olsa da, hem Müslüman hem de Hıristiyan Ermenilerden oluşan yoğun bir kitle olduğu açıktır. Belki de Hemşin bilimin başka alanlarında, Hemşinli Ermenilerin sayısı ve coğrafyası üzerine ciddi araştırmalar yapılması gerekiyor.
Hemşin bilimi hakkında kısa bir bilgi: Hemşiller büyük ölçüde Türk kültürünün etkisi altında bulunmalarına rağmen, esas itibariyle milli törenlerini, adetlerini, şarkılarını, müziklerini, danslarını, güncel yaşamın birçok özelliğini ve ana lehçelerini korumuşlardır. Ayrıca karışık evliliklerden ve yabancı mezarlıklara defnedilmekten kaçınmaktadırlar. İslam’dan Hıristiyanlığa dönmüş ve atalarının soy ismini yeniden almış olan yazar Tigran Kostanyan,“Memleketimiz Rize’de birçok insan Ermeni olduğumuzu bilirdi. Bizim Türklerin yanında hiç mezarlığımız yoktu, cenazelerimizi bahçelerimizde toprağa verirdik” demektedir. (Ditak, 2002, Mart-Nisan)
Hemşin’de ulusal bilinci koruma çabasının enteresan ve kendine özgü çeşitleri var:
a) Anadili (lehçeyi) koruma. Türkçe konuşan (Batı) Hemşinli Ermenilerin bir kısmı bile Hemşin lehçesini bilir, Doğu (Artvin vilayeti) Hemşinli Ermeniler ise esas itibariyle ana lehçelerini korumuşlardır.
b) Adetler, törenler, folklor, türküler ve danslar, çalgılar, giyim vs. büyük oranda korunmuştur. Çok dikkat çekici bir durum da, tüm Müslüman Ermenilerin (hem Ermenice konuşan, hem de Türkçe konuşan Hemşiller) her yıl Temmuz ayının 15- 22’sinde Rize vilayetinin Çamlıhemşin kasabasında Vartavar (Vartivor) kutlamalarıdır. Anlaşılır sebeplerle dini tören yok olmuş, milli müziğin, dansın ve geleneklerin tiyatrolaşmış bir bayramına dönüşmüştür. (Şarkıların bir kısmı Türkçedir, fakat Hopa Ermenileri Ermenice şarkları da korumuştur).
Daha birçok soru araştırmacıları beklemektedir. Örneğin, son 2- 3 yüzyıl zarfında İslamlaştırılmış Hemşinli Ermenilerin (Hemşiller), etno-kültürel hangi yabancı etkiler altında kaldıkları, neleri kaybedip neleri koruyabildikleri vs.
Bu sorunlar (ve genel olarak Pontus Ermenileri), 19 yy. ve 20 yy. başında Ermeni biliminde büyük ilgi görmüş, Ermeni ve yabancı yazarlarca (S. Haykuni, N. Khştyan, B. Güleseryan, P. Tumayants, V. Daşyan, M. Bıjışkyan, Ğ. İncicyan, N. Mar, N. Derjavin, P. Korolenko, S. Mintslov, K. Koch ) birçok eser yayımlanmıştır. Son 50- 60 yılda bu ilgi azaldı ve o dönemden sadece birkaç isim kaldı belleklerde: Hr. Açaryan, L. Melikset-Bek, C. Dumezil gibi.
1970’li yıllardan beri Hemşin biliminde bazı olumlu gelişmeler kaydedilmiştir. Milli azınlıklara karşı artan ilgi Hemşinli Ermenileri de kapsadı. Ermeni, Rus, Alman, Hollandalı, Amerikalı, Türk, Gürcü ve başka uzmanlar (L. Khaçikyan, B. Torlakyan, V. Bıdoyan, S. Vardanyan, A. Ter-Sargisyants, J. Khaçaturyan, H. Simonyan, C. Dumezil, J. Russel, J. Weitenberg, W. Blessing, R. Edwards, B. Wooks, İ. Kuznetsov, M. Sakaoğlu, Ts. Batsaşi, İ. Şilkadze) son 20- 30 yılda Hemşin ve Hemşinli Ermenilerin tarihi, etnografyası, lehçesi, mezhebi, kültürü, giyimi vs. hakkında bir dizi araştırma yapmışlardır.
Son yıllarda bu sorunla ilgilenenlerin sayısı giderek artmaktadır. Aralarında Hemşil asıllı araştırmacıların bulunması ise memnuniyet vericidir. Bunlardan birini hatırlayalım: Aliya Altı, Rize’de doğup büyümüş, Frankfurt Üniversitesi’nde öğrenim görmüştür. Vaftiz edildikten sonra atalarının Kostanyan (Alis Kostanyan) soyadını almıştır. Müslüman Ermeniler hakkında değerli bir eseri Almanca olarak yayımlanmış ve Yunancaya da tercüme edilmiştir.
Her ne kadar Abhazya ve Rusya’da ikamet eden Kuzey Hemşinli Ermeniler; tarih, dil, ve din bilinçleriyle Ermeni kimliği taşıyan Ermeni halkının diğer gruplarından bir etno kültürel toplum parçası olarak farklı değillerse de, İslamlaştırılmış Hemşinli Ermenilerin durumu daha farklıdır. Aliye Altı bu durumu“Hemşinli Ermeniler özel bir durgunluk dönemi geçirmektedir. Burada kültürlerin birbirileriyle olan serbest etkileşimi engellenmiştir, bunun tetiklenmesi ve teşvik edilmesi için zamana ihtiyaç var” diyerek epey isabetli bir yorum yapmıştır.
Hemşinli Ermeniler, en önemli değerlerini koruyan kültürlerini canlandırabilmek için, Hemşin simge ve törenleriyle maneviyatlarını sağlamlaştırmaya ve birlik şuurunu güçlendirmeye karar verdiler. Bu simgeler, isteseler de istemeseler de gerçeği yansıtmanın ve dünyayı algılamanın önemli unsurlarıdır.
Suskunların ağzından çıkan sözler şiddetli bir enerji kaynağıdır. Bu enerji vasıtasıyla hayatımıza, bilime, doğaya ve tüm uzaya anlam vermekteyiz. Sözün gücü sayesinde iç ve dış korkularımızdan ve şiddetten kurtulabilir veya kendimizi köleliğe mahkum edebiliriz. Sözler, tüm bilimsel dallar tarafından oluşturulan insan bilincinin temel taşlarıdır.