(Aşağıdaki makale bana almanca olarak ulaştı ve amatörce çevrildi. Bu nedenle Türkçesi biraz sorunlu olabilir. çeviri sorunlarını hoş göreceğinizi umuyorum. Mahir Özkan)
Ermeniler genellikle 1500 yılı aşkın bir süredir korudukları dilleri ve dinleriyle kimliklerini kazanmış bir halk olarak görülür. Bu dil ve din birliği Ermeni halkının büyük bir çoğunluğu için bugün de geçerlidir. Bilinen, gizemli bir istisna olarak Türkiye’nin kuzeydoğusunda Hemşin-Ermenileri’ nden söz edilebilir.
“Hemşin-Ermenileri” aslında sıkıntılı bir kavramdır. Çünkü Hemşinlilerden söz ederken birbirinden apayrı iki grubu ayırt etmek gerekmektedir. Batıdaki grup Rize dolaylarındaki köylerde, Hemşin bölgelerinden geçerek Karadeniz’e dökülen nehir kenarlarında yaşıyor. Bunlar Türkçe adıyla Hemşinli olarak nitelendiriliyorlar. Ancak bazı büyük şehirlerde ve Karadeniz’in daha batı kıyılarına da yerleşmiş durumdalar. Doğu grubu, Artvin dolaylarında, Hopa ve Kemalpaşa’dan geçerek denize dökülen nehirlerin kenarlarında oturuyor.
Batı ve doğu gruplarının ortak özelliği, İslamiyet’i kısmen 15. yüzyıldan beri kabul etmeleridir. Bu iki topluluk arasındaki en önemli farksa batıdaki topluluğun artık Ermenice konuşmamasıdır. Doğudaki, kendine “Homşetsi” diyenler, bunun aksine Batı-Ermenice konuşuyor ve eski dillerini kullanıyorlar.
Batı Hemşinliler’in Türk kökeni ile ilgili olarak bugünkü bilgiler kesinlikle asılsızdır, çünkü kökenlerini kendileri bile tartışıyorlar. Bu (Türklerle özdeşleşme) belki tamamen Türkleşmenin (asimilasyonun) bir sonucu olabilir, ama gerçekten, Hemşinliler’in eskiden Ermeni olduğundan hiçbir şüphe yoktur. Daha eski Ermeni yerleşimlerinin yanı sıra yayla isimlerinde ve Hemşinliler’e özel Türkçe’nin içinde bolca Ermenice sözcük geçmektedir. Bu dil ve sözcükler, dil bilimcisi olan Dr. Uwe Blaesing tarafından itinayla incelenmiştir. (Armenisches
Lehngut im Türkeitürkischen 1992, Armenisch - Türkisch: Etymologische
Betrachtungen 1995) Ermeni kökenli bazı kelimeler Türkiye-Türkçe’sinde de bulunmaktadır; oysa özellikle tarım, ev gereçleri ve doğa ile ilgili olan kelimeler Hemşin-Türkçe’sinde sınırlı kalmaktadır.
Komşuları olan Lazlar (Gürcülerle akraba olan bir Güney Kafkas halkı) da Hemşinlileri hala Ermeni olarak adlandırmakta ve kalın kaburgalı Ermeni olarak nitelemektedirler. 19.cu yüzyılın gezginleri o zamanlar Hemşin’de Ermenice konuşulduğunu bildirirler. Hatta iki Britanyalı araştırmacı, o zamanlar sadece Ermenice anlayan kadınlar olduğunu yazarlar. Dolayısıyla belli ki dil kaybı 120-150 yıldan daha eski değildir, fakat etnik kimlikle ilgili bilinç büyük ölçüde yok olmuştur.
Dilin ve etnik kimlik duygularının kaybolması ve bunun kronolojisiyle ilgili doğulu Homşetsiler’in durumu bir fikir vermektedir. Bu grup diğer Ermeniler tarafından Hamşentsi veya Hamşenahay (Hamşen Ermenileri) olarak da adlandırılırlar.
Yüzyılımızın altmışlı yıllarının başında Fransız bir dil ve kültür araştırmacısı olan Georges Dumezil İstanbul’da dilini incelemek istediği genç bir Laz ile çalışırken, bu Laz ona Rize’de aynı liseye gitmiş olduğu eski bir okul arkadaşını tanıtmıştır. Arkadaşı bu öğrencin ana dili olarak çok garip bir şivesi olduğunu söyler. Bu dilin Hemşin-Ermenicesi olduğu kısa zamanda anlaşılmıştır ve bu öğrenci Ermenice’ nin bir çeşidini konuştuğunu öğrendiğinde çok şaşırmıştır. Dokuz aydan uzun bir süre İstanbul’da yaşayan öğrenci, yazın sahildeyken karşılaştığı bazı insanların Türkçe’den farklı bir dil konuştuklarını fark etmiş ve bu dilin bir kısmını anlamış fakat bir sonuç çıkartamamıştır. Ermenice’ nin Hemşin lehçesi ile batı Ermeni edebiyat dili olarak bilinen Ermenice arasındaki farka bakılınca, bu açıkça anlaşılır. Bazı küçük örnekler bunun göstergesidir: Hemşin Ermenice (sol) Batı Ermenice (sağ)
kiek ku yazıyorsunuz ge krek’
oie günler orere
pion ağız peran
son 20 k’san
Ancak hemen anlaşılıyor ki, farklar belli kuralları takip ediyor: Standart Ermenicenin ‘ r ’si diyalektte ‘ i ’ olarak, eski ‘ a ’ ‘ o ’ olarak ortaya çıkıyor vb. Bu yüzden Hemşin-Ermenileriyle diğer Ermeniler arasında anlaşmanın o kadar da kolay olmamasına şaşmamak gerekiyor. Yerevan’dan genç bir meslektaş kısa bir süre önce Hemşin-Ermenice’sini kısmen anlayabildiklerini ve Hemşin-Ermenileriyle tam olarak anlaşabilmek için yabancı dilde konuşmak zorunda olduklarını söyledi.
Georges Dumezil’in deneyiminde öğretici olan, ana dili olarak Ermenice bir diyalekti olduğu halde, Hemşin-Ermeni’sinin Ermeni olduğunu hiç bilmemesiydi. Hemşin-Ermenileri kendi dillerine Ermenice demezler, “Hemşince” derler. Benzer bir örneği de yaklaşık 20 yıldan uzun bir süre önce Türkiye’den, çok güzel bir Gürcü lehçesiyle konuşan bir Gürcüyle yaşadım. Ancak hangi dili konuştuğu sorusuna cevap olarak Kartuli (Gürcüce) değil, onun yerine Cveneburi (bizim için tipik olarak; bizimkini) dedi.
Başlangıçta din kaybı, sonra etnik kendi olma bilinci kaybı ve tabiki de -Batı Hemşin-Ermeni bölgesinde- dil kaybı ortaya çıktı. Dil konusuna altta tekrar geri geleceğiz. Ama bundan önce tarihe bir bakarsak: Hemşin-Ermenilerinin kökenleri hakkında ne biliyoruz? Bu konuda Rüdiger Benninghaus’un Hemşinliler üzerine yazdığı “Ethnic groups in the Republic of Turkey” (Wiesbaden 1989’da Peter Alford Andrews tarafından yayınlanmıştır. ‘Türkiye’ de Etnik Gruplar’ adıyla Türkçe’ de yayınlanmıştır.) adındaki çok değerli cildin içinde bazı bilgiler edinilebilir, ki aşağıdaki açıklamalar büyük ölçüde bu kaynağa dayanıyor.
Hemşin tarihi ile ilgili açıklamalarda “Hemşin” ismi bile birçok yorum denemelerine davetiye çıkarmıştır. Bunların çoğu da Hemşinliler’in kökeni hakkında ki efsanelerle ilişkilidir. Bu arada gözden kaçırılmamalı ki Ermenice’de “Hamen”e, Hemşin-Ermeni diyalektinde “Homin” deniliyor olması. Bu, bu durumu daha anlaşılır kılıyor, çünkü Ermeni diyalektlerinin karşılaştırılmasından biliyoruz ki, “Homin” hatasız olarak “Hamen” ile açıklanabilir, ama Türkçe’sinde olduğu gibi “Hemşin” buraya en fazla form olarak uyuyor. Her şey birbirine çok güzel uysa da, Hemşin’i orijin bir kelime yapısı olarak kabul etmeye çalışmak bu nedenle tümüyle başarısızlıkla sonuçlanır.
Özellikle Türkçe’deki açıklamasına göre örneğin “hem=gleichermassen” ve “şen=fröhlich” aynı şekilde anlamsızdır. Eski Türkçe olan ve koyun postu anlamına gelen ‘emsen’ kelimesi de anlam bakımından farklı kalıyor. Türkçe’deki başka kelimelerle de anlamlı bir açıklama bulunamıyor.
Bugüne kadarki tarihi kaynaklardan kesin olarak söyleyebileceğimiz şeylerden biri, 8. yüzyılın sonlarında Arap takibi sonucunda yaklaşık 12.000 Ermeni köylünün Şapuh Amatuni Bey ile oğlu Hamam’ın önderliğinde Bizanslıların bölgesine kaçarak Karadeniz kenarlarındaki Çağtık ilçesinde toprak ve yaşama ortamı bulmuş olduklarıdır.. Prens Hamam’ın onuruna yerleşim alanına “Hamam-en” ya da “Hamam-a-en” adı verildi. Bu isimde kolayca “-en” eki (enuş- şinuş) “inşa edildi” anlamında ayrıştırılabilir, Ermenice’deki bölge isimlerinde kullanıldığı gibi. Bu bağlamda Hamen kelimesine kolaylaştırıcı geçiş dil biliminde haploloji olarak bilinen yaygın bir yöntemdir.
Bu tarihi açıklama 1. yüzyılın sonlarından kalma sınırlı bilgilerle uymakta, ancak Hemşin bölgesinin geri kalan ayrıntıları ve gelişmeleri henüz gün yüzüne çıkmamış, karanlıkta mı saklı? Her şeyden önce Doğu yerleşim alanlarıyla ilgili güvenilebilir hiçbir bilgi bulunmamakta. Rüdriger Benninghaus, daha henüz üstünde çalışılmamış olan Matenadaran ve British Museum arşivlerinde yeni bilgiler bulmayı umuyor.
Hemşin bölgesiyle ilgili elle tutulur bir diğer bilgi ise yakın geçmişimizden, İslamlaşma ile ilgilidir. Gerçekte güvenilir olan bilgilerin sınırlı olduğu biliniyor. Bu nedenle belirli fakat Hemşin bölgesinin küçük bir kesitini işleyen dokümanların yorumunun yapılması gerekiyor.
15. yüzyılda bazı küçük Ermeni köylerinin İslamiyet’i kabul etmiş olması şüphe uyandırıcı bir varsayım. 16. yüzyıl için Osmanlı kaynaklarınca bu artık tartışılamaz: 457 Hristiyan ailenin yanı sıra Ermeni bölgesinde 214 Müslüman ev vardı. Kronolojik sıralamaya göre İslamlaşmanın 17. yüzyılın sonlarına doğru başlaması araştırmacılarda şüphe uyandırıyor. Ermeni bir gezer olan İndjidjian’ın kayıtlarına göre ise 19. yüzyılda Hemşin bölgesindeki bir sıra köyde Hristiyan nüfusu hala büyük bir çoğunlukta.
Hemşin-Ermenileri’nin İslamiyeti kabulünü doğrulayacak ve gerekçesini ortaya koyacak güvenilir bir belge hala bulunmamaktadır. Tümüyle Hristiyanlık’tan İslamiyet’e geçen ve etnik farklı Lazlara olan komşulukları bu bağlamda (daha incelenmesi gereken) bir rol oynamış olmalıdır. Ne de olsa Lazlar da önceki dinlerini tamamen bırakmışlardır, ayrıca şu anda bir çoğunda kendi Gürcüceyle akraba olan Güney Kafkas ana dillerinin yerini Türkçe almıştır. Hemşin-Eremenileri’nin bazı durumlarda, komşuları olan Lazlara, aslına Mingreliler anlamına gelen ve Lazlarla yakın ilişkileri bulunan, Gürcü Hristiyanı olan “Megreli” dedikleri kaydedilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında olan savaş durumundan sebep Lazlar ve Gürcüler gibi birçok Hemşinli de 19. yüzyılın ortalarında Türkiye’nin şimdi bulundukları bölgelerine taşındılar. Karadeniz kıyılarında bulunan Rus ve Gürcü şehirlerinde bugün hala Hemşinlilere rastlanabilmektedir.
Batı göçleri, Batı Hemşinlileri Ermeni dilinin kısa bir süre öncesine kadar hala korunduğu Trabzon’a götürdü. Önemli bir Ermeni filolog ve dilbilimcisi olan Hratschya Atscharyan bu yüzyılın başında Hemşinli köylerinde olduğu gibi Trabzon’da ki ve Trabzon’dan Rusya’nın Karadeniz kıyısına yerleşmiş olan bir ailenin diyalektini inceledi. Bununla ilgili 1947’de Yerevan’da bir kitap çıkardı. Bu diyalekt bazı bakımlardan Georges Dumezil’in üstünde çalışma yapmış olduğu doğu lehçesinden sapmıştır, bu yüzden Ermeniler’in tek bir yekpare yerleşim alanının olduğunun sorgulanması lazım. Belki de birbirinden bağımsız iki akımda Ermeniler Hemşin bölgesine yerleştiler. Bu iki yerleşme birimi arasındaki bağlantı bugün de yoktur.
Türkiye’nin büyük şehirlerinde bulunan çok sayıda Hemşinli dernekleri, Rüdiger Benninghaus’a göre neredeyse sadece batılı Hemşinliler tarafından ziyaret edilir: Eğer toplam bir Hemşinli olma bilinci varsa da, çok zayıftır.
Batı Hemşinler’in özel bir geleneği hala çok açık bir şekilde Ermeni kökenlerini gösteriyor: Her yıl üç gün süren bir yayla festivali kutlanıyor. Bu festivalin adıysa Hristiyan Ermenilerde alışılmış olan Vartavar’ı yani İsa’nın nurlandırılmasını anımsatan “Vartivor” ya da “Vartavar”dır. Bu gelenek de hala saklandığı halde, Ermeni kültüründen kalan mirasların çoğu yok olmuştur. Örneğin halk dansları bakımından Batı Hemşinliler, Doğu Hemşinli kuzenlerinden daha büyük bir çeşitlilik gösteriyorlar. Fakat, Benninghaus: “dans etmelerinde Ermenilerle bir benzerlik… görülmemektedir” demektedir.
Son yılların araştırmaları Hemşinliler hakkında birçok bilgiyi bir araya getirdi, ama tarihlerinde ve bugünkü yaşamlarında hala açıklanması beklenen büyük bir bölüm vardır. Hemşin bölgesinde kalmış olan Ermeniler hakkında alan araştırmaları çerçevesinde sadece bu bölgelerde araştırma yapılabilir. Türkiye’nin bugünkü tutumu, özellikle orta ve alt makamlarda, Ermenilik hakkındaki çalışmaların yapılmasını desteklememesi günümüzde sitem edilecek bir durumdur. Böylece Hemşin-Ermenileri, batılı Hemşinliler’in edildiği gibi tamamen asimile edilmeden önce politikanın değişmesi ümit edilmelidir.