(Temmuz 2014' te İletişim Yayınları tarafından yayınlanan, Uğur Biryol'un editörlüğünü yaptığı Karadeniz'in Kaybolan Kimliği isimli kitapta yer alan makalem)
Ortak bir geçmişten
gelmiş olsalar bile Müslüman ve Hıristiyan Hemşinli topluluklarının Hemşinli
kimliği ile ilişkileri birbirinden farklı biçimler almış görünüyor. Bu
farklılığın dinin kimlik algısı üzerindeki etkisinden kaynaklandığı
söylenebilir. Hemşin Ermenicesi konuşan Müslüman topluluk ile Hemşin
Ermenicesini artık konuşamayan Müslüman topluluğun kimlik algılarının birbirine
çok benzer olmasına karşın Hıristiyan Hemşinli toplulukla farklılaşması bu tezi
güçlendirmektedir. Bu durum
Hemşinlilerin inanç tarihini,
inançlarındaki değişimleri ve Hemşinli kimliği açısından bu değişimlerin
neler ifade ettiğini ortaya çıkarmayı gerekli kılmaktadır. Hemşinlilerin
inançlarını üç döneme ayırarak incelemek mümkündür: Hıristiyanlık öncesi
inançlar, Hıristiyanlık dönemi, Müslümanlık dönemi.
Hıristiyanlık
Öncesi Hemşin İnançları
Hemşinliler Hemşin
bölgesine geldiklerinde Ermeni Apostolik Kilisesine bağlı Hıristiyan bir
topluluktu. Dolayısıyla Hemşinlilerin Hıristiyanlık öncesi dönemlerinden kalmış
yazılı belgelere ulaşmak son derece zordur. Ancak yine de bu döneme dair bazı
bilgilere ulaşabiliriz. Bunun için iki kaynağımız bulunuyor. Birincisi
Ermenilerin Hıristiyanlık öncesi tarihi, ikicisiyse Hemşin geleneksel
inanışları ile ilgili çalışmalar. Birinci kaynaklardan elde edilecek bilgiler
ile ikinci kaynaklardan elde edilecek bilgilerin karşılaştırılması, ayrıca bu
bilgilerin bir de bugün yaşayan Ermeni geleneksel inançları ile
karşılaştırılması Hemşinlilerin inanç tarihi açısından önemli sonuçlar
çıkarmamızı sağlayacaktır. Birçok geleneksel inanç din değiştirme durumunda
bile varlığını sürdürmektedir. Bazen yeni dine uyumlu biçimler alarak varlığını
sürdürürken bazı durumlarda yeni dinin batıl, sapkın vb. olumsuz
değerlendirmelerine rağmen varlığını sürdürebilen inançlara rastlamak
mümkündür. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Canan Seyfeli Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde
yayınlanan makalesinde, yaşayan halk inançlarının kadim inançlar hakkında fikir
vereceğini belirtiyor:
“Ancak
halk inançları halkın yaşam alanında, ruhsal dünyasında şiddetli etkisiyle
varlığını sürdürür. Hatta hâkim dinin savunucuları, kendilerini koruyucu
addedenlerinin mücadelesi bozucu, bâtıl, sapkın vb. olarak gördükleri halk inançlarını
yok edemedikleri gibi bazen kendileri dahi yaşamayı sürdürürler. Dolayısıyla
halk inançlarının da tıpkı değişim gibi kültürün bir parçası ve canlı olduğunu
söyleyebiliriz. Böyle karmaşık bir yapıya sahip halk inançları yaklaşık on yedi
asır önce Hıristiyanlığı kabul etmiş ve birçok farklı bölgeye dağılmış olan
Ermenilerin yaşamında varlığını sürdürürken, çoğunlukla izlerinden hareketle
kadim inançlarla ilişkilendirilebilmektedir. Dolayısıyla halk inançlarının
birinci derecedeki kaynağı yaşayan halktır.”[1]
Canan Seyfeli
makalesinin devamında yaşayan Ermeni halk inançlarına bazı örnekler veriyor.
“Günümüzde Ermeniler arasında su ile ilgili inanç ve
uygulamalar Hıristiyanlık öncesi dönemin izlerini taşımaktadır. Vartavar
(Vardavar) ile İsa Mesih’in Suret Değiştirmesi
ve İzzet Yortusu birleştirilerek
kutlanır. Haziran’ın son haftaları ile Temmuz’un ilk haftalarında yıldan yıla
Paskalya’ya göre değişmektedir. Bu kutlamanın birçok ismi vardır ve Su Panayırı da
denir. Su panayırında su şakaları yapılır ve eğlenilir. Bu adetin Nuh
Tufanı’ndan kaldığı ileri sürülmektedir.”[2]
Vartavar
şenliklerinin Hıristiyanlık öncesi dönemden kalma bir halk inancına dayandığını
rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak Ermenilerin Hıristiyan olması sonrasında
Hıristiyan inancına uyumlu hale gelen bu şenlik, Hemşinliler Müslüman olduktan
sonra dinsel anlamından tamamen sıyrılmıştır. Belki bu biçimiyle Hıristiyanlık
öncesi haline daha yakın hale gelmiştir denilebilir. Varlığını sürdürmek için
ya Müslümanlığa uyumlu hale gelecekti ya da din dışı bir geleneğe dönüşecekti.
Belli ki inanç biçiminden bir gelenek biçimine dönüşerek varlığını sürdürmüştür.
Hemşinli yazar
Uğur Biryol bu durumu şu şekilde tespit ediyor: “Batı Grubu Hemşinlileri
Ermeni olduklarını reddetseler de Vartavar (Hemşin'de Vartevor deniliyor), Hodoç
gibi Ermeni geleneklerini, şenliklerini devam ettiriyorlar.”[3]
Laz yazar Gubaz Çibarişi de aynı şekilde: “Batı Grubu Hemşinlileri arasında Vartavar
(Hemşin'de Vartevor deniliyor), Hodoç gibi Ermeni gelenekleri ve şenliklerini
bulunmaktadır.”[4] diyerek bu durumu tespit
ediyor.
Eski Ermeni inançlarının izini sürmeye bir romandan devam
edelim. Ünlü Alman yazar Franz Werfel’in 1929
da Suriye ve Antakya’yı ziyaret ederek topladığı verilere dayandırarak yazdığı
Musa Dağ’da Kırk Gün adlı roman soykırım günlerinde Antakya’ da yaşananlardan
bir kesit veriyor. Romanı okurken anlattığı konunun geneli açısından pek de
önemi olmayan bir ayrıntı dikkatimi çekiyor: “Kocası, küçük bir oğlan çocuğu göndererek, bu zor doğumda kendisine
yardım etmesi, böyle durumlarda doğuran kadının evini kuşatan yaşlı cadıları
kovarak, çeşitli büyülerle kadına yardımcı olması için onu çağırmıştı.”[5]
Bu ayrıntı dikkatimi çekmişti. Çünkü annemin kendisinin
ilk doğumuna dair anlattıklarıyla aynı inancın izlerini taşıyor. Annem ilk
çocuğunu doğurduğunda; “cadının
kendilerine musallat olduğunu, hatta bir gece kendisine ve koynunda uyuyan
bebeğe saldırdığını, bebeğini ağzına tepmeye çalıştığını ve kendisinin bebeği
ısırması ve bebeğin bağırmasından sonra kaçtığını” anlatıp durur. Bu arada
o günün izi ağabeyimin alnında hala durmaktadır.
1915 de Antakya’daki bir Ermeni evinde yaşananlarla 1959
da Hopa’daki bir evde yaşananların benzerliği Hıristiyanlığında Müslümanlığında
öncesine giden bir inancın ipuçlarını veriyor bize.
Takibimize edebiyattan devam edelim. Ermeni taşra
edebiyatının en önemli yazarlarından, asıl adı Hampartsum Gelenyan olan
Hamasdeğ, Harputludur. Ancak eserlerini doğup büyüdüğü topraklarda değil
Amerika’da vermek zorunda kalmıştır. Ancak hikayelerinde doğup büyüdüğü yerler
ve oradaki yaşantı canlı bir şekilde resmedilmiştir. Harput’ta geçen öykülerde
Hemşinlilerin inançlarında dair izler bulmak heyecan verici bir deneyim oldu
benim için. Hemşinlilerin önce deneyimli bir cadı sayesinde danaların
yüreklerini yiyerek deneyim kazanan sonra da bebeklerin yüreklerini
tırnaklarıyla çıkarıp yiyen cadısı Harput’ta da iş başındaymış meğer:
“Ona,
sanki can alıcılar kendi evine yaklaşıyorlarmış gibi geliyordu; tıpkı anahtar
deliklerinden süzülerek evlere giren ve bebekli kadınların yüreklerini uzun
tırnaklarıyla deşip karanlıkta rüzgarla birlikte uzaklaşan allar gibi”[6]
Cadıyla birlikte Harput’ta perinin de izine rastlıyoruz:
“…
‘Keçiye bakın keçiye’ diye bağırdı içimizden biri. Sesi yankılandı ve
birbirimize baktık. Daha sonra bir kayanın tepesinde aniden beliren keçiyi
gördük. Adeta kayaların bağrından çıkmış, sesimizin canlılaşmış yankısıydı ya
da yankıyı üreten sahici bir peri….. peşinden ise, rüzgara kapılmış bir tay,
dağ perilerine özgü tuhaf sıçrayışlarıyla bir dağlı oyunu sergiliyordu.”[7]
“Onun
sesi, Surp Sarkis Dağı’nın kayalarına konan güvercinlere dönüşmüş perilerin
seslerinden de tatlı ve güzeldi.”[8]
Kaya tepelerinde gezen, hayvan kılığına giren, sesiyle
insanları büyüleyen periler. Bir Harput hikayesinde çocukluğumda derede
yüzerken dağa doğru dönüp yürümeye başlayan ve “beni çağırıyorlar duymuyor musunuz?” diyerek yürüyen arkadaşım
geliyor aklıma. Ya da karanlık bir dereden geçerken karşısına çıkan hayvanın
birden bire başka bir hayvana dönüşüp kaybolduğunu anlatan momilerin hikayelerine.
Bütün Hemşin köylerinde ve yaylalarında bunlarla benzer hikayeler
dinleyebilirsiniz. Buraya çok meşhur bir Hemşin şarkısından bir dörtlük
aktaralım örnek olsun diye: “ karşiya
kayalara/ peri bağirur peri / kar yağdi da kapatti / koniştuğumuz yeri”
Bunların yanında inançların önemli unsurlarından biri de
dualardır. Dualar dinin nitelikleri hakkında bize fikir verir. Pagan dönemin
duaları ile tek tanrılı dinlerin duaları birbirinden farklıdır. Tek tanrılı
dinlerde insanlar dileklerinin gerçekleşmesi için tanrıya yakarırlar. Yalnızca
tanrıdan medet umarlar. Ancak tek tanrılı dinlerden önceki pagan dinlerde
çeşitli doğa nesnelerine güç atfedilir. Bu dinlerde doğa unsurlarının sahip
oldukları güce gönderme yapan ritüeller bulunur. Bunların en yaygınları güneş,
ay, nehirler, dağlar, yıldırımlar gibi doğa unsurlarıdır.
Hemşinliler içerisinde yaygın olan sağaltma dualarıyla
ilk karşılaştığımda büyük bir şaşkınlık yaşamıştım. Çünkü duyduğum ilk dua
beklentilerimden çok farklıydı. İlk şaşkınlığımı annem duayı ablama öğretmem
için bana öğreteceğini söylediğinde yaşadım. Neden kendisinin öğretmediğini
sorudum doğal olarak. Böylece duayı ancak erkeğin kadına kadının erkeğe
öğretebileceğini, aksi durumda duanın sağaltıcı işlevini göremeyeceğini
öğrendim. Bu kadarı bile bildiklerimizden farklı bir duayla karşı karşıya
olduğumuzu gösteriyordu. Ancak beni asıl şaşırtan bu kadar gizli tutulan ve
özenilen duanın dili oldu.
Annemin çapuş dediği ve korkusundan dolayı yemeden
içmeden kesilmiş, belirli bir nedeni yokken uyku ve iştah sorunları yaşayan
insanları iyileştirmek için okuduğu korku duası Hemşince idi. Dua şu
şekildeydi: “Ombuot kuka vordali ked kuka
demdembali, gove, tane, serdid vaxe dağe
(yıldırım geliyor, uluyan dere geliyor demdembali, inek, ayran, yüreğindeki
korku yerine)”. Duayı okurken bir yazma ile okuduğu kişiye yaklaşırken
yazmayı topluyor, daha sonra topladığı yazmayı kişinin göğsünün dört köşesine
değdiriyordu. Dua bitince de elindeki yazmayı yere atıyor bir kere daha duayı
okuyordu.
Başka bir örnek ise yine korku duası olarak Ayla Vayiç
tarafından aktarılan bir dua: “Havn u tar
e, giyagn u var e, govn u geter e, xoçn u kar e, lern u erese, lern u tağ e, ta
vaxetsir, sirded pax ellitoğ (tavuk ve tüneği, ateş ve acısı, inek ve süt sağma
kabı, koç ve kuzusu, yayla ve yüzü, yayla ve ilacı, eğer korktun ise, yüreğin
huzurlu(rahat) olsun)”
Bu duanın ne Müslümanlıkla ne de Hıristiyanlıkla bir
ilişkisi bulunmuyor. Bu dua Hemşinlilerin Hıristiyanlık öncesi zamanlardan gelen
kadim inançlarına ait olmalı. Hemşinliler açısından bu çok önemli. Çünkü
Hemşinlilerle ilgili çalışmaların birçoğunda -bilimsel açıdan çok ciddiye
alınmayan iddialar da olsa- Hemşinlilerin bir kısmının Ermenice konuşması, bir
kısmının da kullandığı Türkçe ağzında Ermenice birçok kelime bulunması, belli
bir dönem Ermenilerle bir arada yaşamış olmak veya “dönemin hak dini” olan Hıristiyanlığı benimsemiş olmakla
açıklanmaya çalışılmaktadır. Yani bu iddiaya göre; Hemşinliler bir Türk boyudur
ve Hıristiyanlıkla birlikte Ermenice öğrenmişlerdir. Ancak korku dualarının
bize gösterdiği bu iddianın tam tersidir. Buna göre; Hemşinlilerin Ermenice ile
ilişkileri Müslümanlıktan da Hıristiyanlıktan da eskiye dayanmaktadır. Çünkü
bir dini sonradan öğrenen bir topluluk geleneksel halk inanışlarını değil
formel dini öğrenir. Geleneksel inançlar ise o formel dinin içine sızar ve
kendisine varlık alanı açar. Burada da bu durum gerçekleşmiştir. Kadim Ermeni
duaları hem Hıristiyanlığı hem Müslümanlığı aşarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Hemşinliler,
Hıristiyanlık ve Müslümanlık
Ermeni coğrafyasında Hıristiyanlık 1. yüzyıldan itibaren
yayılmaya başlamıştır. Ancak uzun yıllar boyunca Ermeni kralları Hıristiyanlığı
kabul etmedikleri için Hıristiyanlar kimliklerini gizlemek zorunda kalmışlar ve
zulüm görmüşlerdir. 301yılında ise Hıristiyanlık ulusal din olarak resmen kabul
edilmiştir.[9]
Hemşinlilerin ataları olan Ermeni toplumunun Hemşin’ e
göçünün tarihini ise tarihçi Ğevond’ un anlatımına dayandırarak Levon Haçikyan
789-790 olarak belirliyor.[10]
Dolayısıyla bölgeye göç eden Ermeni topluluk geldiğinde Hıristiyan bir
topluluktur. Osmanlı egemenliğinin başladığı döneme kadar da bu konuda çok bir
tartışma yoktur. Bu tarihlerden sonra bir yandan Müslüman nüfusun
yerleştirilmesi bir yandan da vergi politikalarıyla bölge nüfusunun Müslümanlaştırılmaya
başlandığını söyleyebiliriz. 1530 yılına ait tahrir defterlerindeki kayıtlarda
Hemşin nüfusunun %38.1’ini Müslümanların, 61.9’unu Gebran(gayrimüslim)ların
oluşturduğu görülmektedir.[11]
Acaryan, Hemşin Lehçesi Araştırması adlı eserinden 20. yüzyıl başında 20.000
Hıristiyan ve ondan biraz fazla sayıda da Müslüman Hemşinlinin yaşadığını
belirtiyor.[12]
Hemşin bölgesine yerleştirilen küçük topluluklar olduğunu
biliyoruz. Ancak tersi durumlarda yaşanmıştır. Hemşin’e yerleştirilmiş bazı
aşiretler yerel halkla yaşadıkları bazı sorunlardan dolayı Hemşin bölgesinin
dışına, Çıldır’a yerleştirilmişlerdir. Bu grupların Hemşinliler tarafından
Çadır Kürtleri olarak tanımlanan topluluk ve Çerkes grupları olduğu
değerlendirilmektedir.[13]
Hemşin coğrafyasının fazla nüfus barındırmaya elverişli olmayan özellikleri de
dikkate alındığında, Hemşin’in İslamlaşmasının yerleştirilenlerden çok, bölgede
yaşayan Hıristiyan Hemşinli Ermenilerin Müslümanlaş(tırıl)ması yoluyla
gerçekleştiği söylenebilir. Bölgenin İslamlaşmasında etkili olan nedenler
arasında Müslüman Hemşinli Ermenilerin sayısının artması ve toplumda ağırlık
kazanmasıyla Hıristiyan Hemşinli Ermenilerin batıya doğru göç etme
eğilimlerinin artmasını da saymak gerekir. Osmanlı arşivinde Hodoçur’daki Katolik Ermenilerin otlaklarına Çençuva
köylülerinin müdahalesi ile mera nizamının bozulmasına dair yazışmalar
mevcuttur.[14] Bu bilgiler dikkate alındığında bölgenin Osmanlıların
eline geçmesiyle başlayan Hemşin ve Türkiye’deki Hemşinlilerin Müslümanlaşma süreci,
kalan son Hıristiyan Hemşinlilerin de 1915’ te soykırıma uğraması ve sağ
kalanların Karadenizin karşı kıyılarına göç etmesiyle birlikte tamamlanmıştır
diyebiliriz.
Müslüman
ve Hıristiyan Hemşinliler Açısından Hemşinlilik
Son yıllarda Müslüman Hemşinli Ermeniler ile Hıristiyan Hemşinli
Ermeniler arasındaki iletişim ve kültürel ilişkiler artmıştır. Hıristiyan
Hemşinlilerden Hemşin ve Hopa’yı ziyarete gelenlerin sayısı arttığı gibi,
bölgemizden Sohum, Soçi, Krasnodar ve Moskova’ya gidenler ve oradaki Hıristiyan
Hemşinli Ermenilerle ilişkiler geliştirenler olmuştur. Vova müzik grubunun Temmuz
2008 Erivan konseri belki de ilk kültürel temas sayılabilir. Hemşin kültür
haftası kapsamında yapılan konser etkinliği sırasında Abhazya’dan gelen Hemşin
Halk Oyunları ekibinin gösterisini izleme fırsatımız olmuş, Hıristiyan Hemşinli
Ermenilerle konuşma, manilerini, geleneklerini dinleme fırsatını bulmuştuk. Bu
deneyimlerin gösterdiğine göre din haricinde kültürel özellikler bakımından
bizimle aynı özellikleri taşıyan bir toplumla karşı karşıyaydık. Daha sonra Moskova’daki Hıristiyan
Hemşinlilerin Derneği Vova müzik grubunu konser vermek üzere Moskova’ya davet
etti. Vova Haziran 2012 de Moskova’da, Ekim 2012 de ise Soçi’ de konserler
verdi.
Bu ilişkilenmelere internet ortamındaki paylaşımlarda
eklenmelidir. Bugün Hıristiyan Hemşinli Ermeniler hakkında birçok bilgiye
sahibiz. Müzisyenlerini, manilerini, konuşma biçimlerini, geleneklerini
biliyoruz. Ayrıca nakliyat sektörü ve
Rusya’ ya çalışmaya giden insanların sayısının son zamanlarda artmasının da bu
etkileşimin ve iletişimin gelişmesinde önemli payı olduğunu belirtmek gerekir.
Bu son ilişkilerin etkileşimin kitlelere yayılmasında daha etkili olduğunu
söylemek de mümkündür.
Hıristiyan Hemşinlilerle kurulan ilişkilerin öğrettiği en
önemli şey benim açımdan iki topluluğun Hemşinlilik algısı arasındaki farktı. Çünkü
Hemşinlilerin tarihi ile ilgili yeterince bilgi sahibi olmayan Hemşinli
Ermeniler kendilerine Hemşinli bile demiyorlardı. Karşı kıyılara nereden
gelmişlerse oralı olduklarını söylüyorlardı. Örneğin; Sevkedtsi im (Karadereliyim),
Caniktsi im(Samsunluyum), Ordutsi im (Orduluyum) ve Hamşentsi im (Hemşinliyim).
Hepsi Hemşin Ermenicesi konuşan ve aynı kültürün insanı olduklarına dair bir
bilince de sahip olan insanlar Hemşinli olayı, bir memleketten olmak anlamında,
coğrafi bir aidiyet anlamında kullanıyorlardı. Bundan dolayı da Hemşin’den
Rusya’ya göçten daha erken dönemlerde batıya doğru göç etmiş olanlar
kendilerini Rusya’ya göç ettikleri kentli olarak tanımlıyorlardı. Kökenlerinin
Hemşin’den geldiğini bilenler de Hemşinlilik diye bir kimlik algısına sahip
değillerdi. Kendilerini Ermeni olarak tanımlıyorlardı. Yani onlar açısından Hemşinli Ermeni olmak
ile Vanlı Ermeni olmak arasındaki fark diyelim ki Erzurumlu Türk olmakla
İzmirli Türk olmak arasındaki fark kadardır.
Ancak Müslüman Hemşinli Ermeniler için Hemşinlilik bir
kimlik haline dönüşmüştür. Hemşinliler Hemşinliyim derken, bir coğrafyaya değil
bir aidiyete vurgu yapmaktadırlar. Bölgede yaşayan diğer halklarla kendilerini
ayıran bir işlev vermektedirler Hemşinlilik kavramına. Peki, neden Ermeni bir
topluluk Müslüman olunca kendisini “Müslüman Ermeni” olarak değil de, yeni bir
kimlikle, Hemşinlilikle ifade ediyor? Bu
sorunun yanıtını, Ermeni kimliğinin Ermeniler tarafından nasıl anlaşıldığını ve
Osmanlının milletler sisteminde Ermeni kimliğinin ne anlama geldiğini ortaya
koyarak verebiliriz.
Ermenilerin birçoğu açısından Ermeni kimliğine sahip
olmak demek Ermeni Apostolik kilisesine bağlı olmak demektir. Peder Daniil
Kukuyan, Polonyalı Ermenilerin bırakın İslam’ı, Katolik mezhebini
benimsemelerinden bir nesil sonra asimile olduklarını belirtmektedir. Tam
tersine Türkçe konuşan Edessiya köyü sakinlerinin Ermeni Apostolik Kilisesi’ne
bağlı kalmaları sayesinde Ermeniliklerini korumayı başardıklarını ve ana
dillerini de tekrar kazandıklarını belirtmektedir.[15]
Kukuyan bu tespitlerinden şu sonuca varıyor: “Ermenilerin gücü çeşitliliğe rağmen manevi eksenine ve temeline, bir
diğer deyişle Surp Ecmiadzin’e bağlı olmaktadır”[16]
(Türk-İslam sentezi dediğimiz ideolojiye ne kadar da benziyor!!.) Bugün Ermeni
kimliğini din ekseninde tanımlamama yönünde bir eğilimin de yaygınlık kazanmaya
başladığını söyleyebiliriz. Ancak hala din eksenli Ermeni kimlik algısı çok
güçlüdür. Bugünkü duruma bakarak Hemşinli Ermenilerin Müslümanlaştığı dönemde
dinin çok daha fazla etkili olduğunu anlayabiliriz sanırım.
Osmanlının algıları açısından duruma bakarak aynı durumu
tersinden kavrayabiliriz. Osmanlı’da uygulanan “millet sistemi” ne göre her
inanç topluluğu bir milleti oluşturuyordu.
Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nda tüm Sünni gruplar bir millet kabul
edilirken, azınlıklar yani gayrimüslimler sadece dine veya mezhebe göre değil
aynı zamanda etnik gruplarına göre de ayrı milletler oluştururlardı. Örneğin
Ermeniler tek bir millet olmayıp Ermeni Katolik ve Ermeni Protestan
milletlerine ayrılırlardı. “19. yüzyıla kadar millet kavramı, hiçbir
zaman bir ırkı, etnik bir grubu ya da ortak bir dile sahip toplulukları ifade
etmek için kullanılmamıştır. Millet
terimi Tanzimat ile birlikte önce kısmen, sonra tamamen kavimleri belirlemek
amacıyla kullanılmıştır.”[17]
Bu durumda Müslüman olan Hemşinli Ermenilerin kendilerini
Ermeni olarak tanımlamalarını beklemek imkansız gibidir. Hem Osmanlının millet
tanımı hem Ermenilerin Ermeni kimliğine ilişkin algıları buna izin
vermemektedir. Bu durumda Müslümanlaşan Hemşinli Ermenilerin kendilerini
“Müslüman” olarak tanımlamaları gerekmiştir. Ancak bu tanımlama da bir sorunu
ortadan kaldırmamaktadır. Komşuları olan ve kendilerinden farklı olan
toplumlardan farklarını nasıl ortaya koyacaklardır. İşte bu noktada Hemşinlilik
bir kimlik olarak ortaya çıkmaktadır. Yani Hemşinlilik kavramı Hemşinli
Müslümanların bir yandan Hıristiyan Ermenilerle arasına mesafe koymasını
sağlarken, bir yandan da Müslümanlaşmaya karşın Türkleşmeye karşı bir direniş
anlamını taşıyor.
Hemşinlilerin bir kısmının kendilerini Türk olarak
tanımlamaya başlamaları ise Cumhuriyet döneminin sonucudur. Osmanlı’daki “sünni
milleti” yeni ortaya çıkan cumhuriyetin hakim unsuru olan “Türk ulusu” na
evrildi. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” veciz sözünde ifadesini bulan bu bakışa
göre azınlık kabul edilen Hıristiyanlar dışında kalan bütün halklara Türk
oldukları vaaz edildi. Hepsinin Türk olduğuna dair tarihler yazıldı.
Dolayısıyla bugünün Hemşinli Türk algısı Türkiye Cumhuriyeti’nin ihtiyaçları
çerçevesinde oluşturulmuş bir kimlik algısıdır.
Bunun kanıtı olabilecek iki unsur sayabiliriz. Birincisi
Hemşinliler içerisinde kökenlerinin Ermeni halkına dayandığını kabul edenlerin
büyük bölümü, özgürlükçü ve resmi ideolojiye mesafeli siyasal akımları
benimseyen insanlardan oluşurken; tersine Hemşinli Türk algısına sahip
insanların büyük bölümünün resmi ideolojiye yakın, milliyetçi-muhafazakar
siyasal akımları benimseyen insanlardan oluşmasıdır. Devletin resmi
ideolojisinden uzaklaştıkça insanların kendilerine ilişkin devlet söyleminden
de uzaklaşmaları anlaşılırdır. İkincisi ise Türkiyeli araştırmacılar ile
yabancı araştırmacılar arasında Hemşin araştırmaları konusunda ortaya çıkan
farktır. Bilginin bu derecede yaygın dolaşıma çıktığı bir dönemde,
bilebildiğimiz kadarıyla onlarca farklı ulustan hiçbir yabancı araştırmacının, Hemşinlilerin Türk kökenli bir halk olduğuna
dair tek bir satırını göremezken, yerli araştırmacıların çoğunun Hemşinlilerin
Türklüğünü ispatlamaya yönelik gayretkeşlikleri nasıl açıklanabilir? Bunun
cevabını sanıyorum bu tezleri dillendirenleri öncülerinden olan Fahrettin
Kirzioğlu “Kürtlerin Türklüğü” adında kitap yazarak yıllar önce vermiştir.
Resmi
Belgelerde Hemşinlilik
Tarih çalışmalarında
alan çalışmasının, sözlü tarih çalışmalarının öne çıktığı bir süreç yaşıyoruz.
Elbette bu çalışmalar belgelerle desteklendiğinde gerçeğin daha geniş
boyutlarıyla ortaya çıkması mümkün olur. Ancak Hemşinlilerin kimliklerine dair
çalışmalarda karşılaşılan en önemli güçlüklerden biri bu alanda resmi belge
bulmak konusundaki zorluktur. Hemşinli
kimliğine dair fikir veren en ufak belgeler bile büyük önem taşımaktadır. Çok
fazla belgeye sahip olmamakla birlikte Hemşinli kimliğinin Rusya, Osmanlı ve
Türkiye tarafından nasıl anlaşıldığını gösteren üç ayrı belgenin ortaya çıkmış
olması Hemşin araştırmaları açısından büyük bir şans.
Sözünü ettiğimiz
belgelerden ilki Rusya Bilimler Akademisi’ne ait bir belge. Bu belge Krasnodar’da
yaşayan Müslüman Hemşinlilerin talebi üzerine kendilerine verilen bir belge.
Belgeyi Pontus-Kafkas Araştırmaları Merkezi’nden Nona Şahnazaryan Erivan’da
yapılan Hemşin konferansında açıklıyor:
“Hemşil liderleri Rusya Bilimler Akademisi N.N.Mikluho-Maklay Etnoloji
ve Antropoloji Enstitüsüne yazılı başvuruda bulunup gruplarının statüsü
hakkında tarihi bilgi istediler:
‘Biz
Hemşil halkı (kendimize Homşetsi deriz) temsilcileri olarak sizden biz
Hemşillerin ayrı bir halk olarak etnik kimliğimizi tasdik eden tarihi bir belge
rica ederiz. Şu anda çeşitli objektif ve subjektif nedenler dolayısıyla
halkımızın temsilcileri çeşitli resmi belgelerde Hemşil, Türk, Gürcü vs. olarak
geçer. Aynı durum Türkçe ‘-oğlu’, Gürcüce ‘-dze’, Rusça ‘-ov,-ev’, vs. ekleri
olan soyadları için geçerlidir. Arz edilen tarih belgesi bu etnik kimliğimizi
koruması ve gerekli olduğunda çeşitli resmi makamlara sunulması için elzemdir.’
“…Rusya Bilimler Akademisi Etnoloji ve Antropoloji Enstitüsü Kafkasya
bölümü başkanı Tarih doktoru Arutyunov S.A tarafından imzalanmış yanıtta:
‘Hemşiller
Trabzon başta olmak üzere, Küçük Asya’nın Karadeniz sahillerinden çıkmış olan,
Etnik olarak Ermenilere yakın, ortaçağlarda İslamı kabul eden Ermenicenin
Hemşin Lehçesi özel bir ağzını konuşan bir halktır. Uluslar arası hukuk
normlarına göre Rusya Federasyonu SSCB’nin selefi olarak Hemşillerin Rusya
vatandaşlığını, Rusya Federasyonu’nun herhangi bir bölgesinde oturma, Rusya federatif makamları tarafından sosyal ve
hukuk haklarının korunmasını kabul etmelidir. Hemşil soyisimlerinin son ekleri
her bir ailenin adet ve geçmişine göre ‘oğlu’, ‘dze’, ‘ev’, ‘yan’ vs. gibi
değişik olabilir’ denmektedir(belge
tarihi:20-06-2002)”[18]
Belgeye göre Rusya
Bilimler Akademisi Hemşinlileri etnik olarak Ermeni, dinsel olarak Müslüman
olduklarını tespit ediyor. Hemşinlilerin konuştuğu dili ise Ermenicenin Hemşin
lehçesinin bir ağzı olarak tanımlıyor.
Türkiye’de devletin hassas saydığı konularda
genellikle iki görüşü vardır. Birini kamuoyu ile paylaşır. Birini ise
genellikle paylaşmaz. Ancak bu görüşün izleri bazen bazı devlet uygulamaları
ile ortalığa saçılıverir. Örneğin kamuoyu ile paylaşılan Türk tanımına göre;
Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. Ancak
devlet nüfus kayıtlarında gizli soy kodu uygulamasıyla halkın bir kısmını
fişlemekten geri durmaz.[19] Bu nedenle gerçeklere ulaşabilmek için çok
dikkatli olmak ve kamuoyu ile paylaşılan bilgilerin ötesinde devletin gerçek
bilgilerinin ipuçlarını veren belgelere ulaşmak gerekir.
İkinci belgemiz bu
türden bir belge, aslında orijinaline ulaşabildiğimiz bir belge değil. Ancak
kamuoyuna mal olmuş bir belge. Milliyet gazetesindeki habere göre; MGK
Malatya’daki zirve yayınevi katliamından sonra 'Türkiye'deki Etnik Grupların
Dağılım Raporu' hazırlanması için bir talimat verdi. Erciyes, Elazığ Fırat ve
Malatya İnönü Üniversitesi'ndeki öğretim görevlileri tarafından hazırlanan
rapor dava dosyasında duruyor.
Raporun
Hemşinlilik açısından önemi, Hemşinlilerin Türk olarak değil ayrı bir etnik
kimlik olarak sınıflandırılmış olması. Hemşinlilerin nüfusu ve yaşadıkları
yerler açısından eksik bilgiler barındırsa da önemli bir belge. Zira gizli
kalacağı düşünülmüş olmalı ki resmi görüşlerde Türk olarak kabul edilen
Hemşinlilerin ayrı bir kimlik olarak tanımlanmasında sakınca görülmemiş.
Hemşinliler rapora göre 13000 kişi ve yalnızca Artvin ve Rize’nin bazı
ilçelerinde yaşayan bir grup.
Raporun en çarpıcı
başlıklarından biri ise Türkler’in nüfus artış hızında yatıyor. Buna göre Türk
nüfusu son 15 yıldır az oranda artış gösteriyor. Buna karşılık Kürtler her yıl
yüzde 2,5 oranında artış gösteriyor. Araştırmaya göre Boşnaklar her yıl binde
12, Türkler binde 8, Arnavutlar binde 5 oranında azalıyorlar. Buna karşılık
Türkleşme oranının en fazla Kürtler’de olduğu, onları Boşnaklar’ın, Çerkesler’in
ve Arnavutlar’ın takip ettiği görülüyor. Güneydoğudan göç eden Araplar’da da
yoğun bir Türkleşme hızı olduğu belirtiliyor.[20]
Raporun bu bölümünün
gösterdiği gerçek ise oldukça önemlidir. Türk nüfusu her yıl binde sekiz
oranında azaldığı halde Türkleşme artıyor. Çünkü Kürtler, Araplar, Boşnaklar,
Çerkesler, Arnavutlar ve diğerleri asimilasyon sonucu hızla Türkleşmeye devam
etmektedir. Bu raporun bize anlattığı başka bir gerçek ise devletin iki farklı
Türk algısına sahip olduğudur. Gayri-Türk Müslüman halklara hepimiz Türk’üz bu
etnik anlamda bir Türklük değil derken, aslında nasıl herkesin etnik anlamda
Türkleştirilmesini gizlemeye çalıştıklarını da gözler önüne koyuyor.
Üçüncü belge ise
Osmanlı Devleti’ne ait bir belgedir. Bu belgenin diğer ikisine göre önemli bir
üstünlüğü bulunuyor. Bir akademinin görüşü veya devletin temel iktidar kurumu
yani MGK için hazırlananmış olsa da üniversitelerin hazırladığı bir rapor
değil. Bu belge doğrudan Umum Erkan-ı Harbiye Dairesi Dördüncü Şube’den
Dâhiliye Nezâret-i Celilesine yazılmış bir yazı. 1 Haziran 1913 tarihli bu yazıda, Rusya hudut
komiserinin Hopa bölüğüne ait raporuna dayanılarak özetle: “Trabzon vilayeti Hopa kazasındaki bazı köylerde bulunan ve ‘Hemşin
denilen Ermeni'den dönme Müslümanlar’ın oraya gidecek bir misyonerden etkilenmeleri
muhtemel olduğundan, mahalli hükümetçe Hemşinlerin irşadının (doğru yolun
gösterilmesi, uyarılması ) gerektiği” belirtilmektedir.[21]
Raporda ayrıca
Hemşinlilerin Müslümanlığı ile Lazların Müslümanlığı da karşılaştırılmaktadır. Lazlar
“Kamilen” Müslüman olarak tanımlanırken Hemşinlilerin Müslümanlığı’na pek
güvenilmediği anlaşılmaktadır. Zira Hemşinliler saf ve cahil olarak
tanımlanmaktadır.
Umum Erkan-ı
Harbiye Dairesi dördüncü şubenin bu yazısı Hemşinlileri Ermeni kimliği ile
ilişkilendiren şu ana kadar ortaya çıkmış bildiğimiz ilk belge olma niteliği
taşıyor. Üstelik belgenin tarihi burada kullanılan
Ermeni tabirinin yalnızca dinsel bir aidiyeti işaret etmediğini düşündürüyor.
Çünkü biliyoruz ki Osmanlı’da Millet
terimi Tanzimat ile birlikte önce kısmen, sonra tamamen kavimleri belirlemek
amacıyla kullanılmıştır.[22]
Sonuç
Hemşinlilerle ilgili
tarihsel ve kültürel veriler dikkate alındığında Hıristiyan ve Müslüman
Hemşinliler aynı tarihsel kökenden gelen, aynı geleneklere sahip, aynı dili
konuşan insanlardır. Aralarındaki temel farklılık dinsel farklılıktır. Tarihsel
ve kültürel ortak zeminleri dinsel farklılığa rağmen aralarında kültürel
ilişkiler geliştirmelerinin önünde engel olmamaktadır. Bu nedenle bu gruplar Müslüman Hemşinli
Ermeniler ve Hıristiyan Hemşinli Ermeniler olarak sınıflandırılmalıdır.
İki grubun Hemşinli kimliğine
ilişkin farklı algıları vardır. Hıristiyan Hemşinli Ermeniler Hemşinlilikten
daha çok kendilerini Ermenilikle tanımlarken, Müslüman Hemşinli Ermeniler
kendilerini ağırlıklı olarak Hemşinli kimliği ile tanımlamaktadır. Hemşinlilik
coğrafi bir aidiyetten çok etnik bir aidiyet biçiminde algılanmaktadır.
Hemşinliliğin Müslüman Hemşinli Ermenilerde etnik bir aidiyet biçiminde ortaya
çıkması Müslümanlaşma sonrasında kendisini Hıristiyan Ermeni kimliğinden
ayrıştırırken aynı zamanda Laz ve Türk kimliğiyle de arasına mesafe koyması
anlamına gelmektedir. Ancak Osmanlının millet sistemi içinde görece problem
olmayan bu durum, Cumhuriyetle birlikte problem olmaya başlamıştır.
Cumhuriyetin tek dil, tek millet, tek devlet söylemine dayalı asimilasyoncu
politikaları sonrasında Hemşinlilerde Hemşinli kimliğini Türk kimliğine bağlama
eğilimleri geliş(tiril)miştir. Bu nedenle Türkiye’deki Hemşinlilerin kendi
kimliklerine ilişkin algıların homojenleştirici, farklılıkları yok sayan bir
siyasal ortamda oluşmuş olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Hemşinliliği Türk
kimliğine bağlayan tezler tarihsel, bilimsel bulgulara değil, ideolojik
tutumlara dayanmaktadır. Türk resmi
ideolojisinden bağımsız çalışmalar yapan yerli ve bu alanda çalışma yapmış
bütün yabancı araştırmacıların çalışmaları bunu göstermektedir. Ayrıca yukarıda ortaya konan bu belgeler
devletin kendisinin de bu konuda resmi ideolojiye dayanan tezlerden farklı
bilgilere ve görüşe sahip olduğunu göstermektedir.
[1]
Canan Seyfeli, Hıristiyanlık
Öncesine Dayanan Bazı Ermeni Halk İnançları, SÜİFD. S:30, Sy:149-164.
[2] Canan Seyfeli, Hıristiyanlık
Öncesine Dayanan Bazı Ermeni Halk İnançları, SÜİFD. S:30, Sy:149-164.
[5] Franz Werfel, Musa Dağ’da Kırk
Gün, Belge Yayınları, İstanbul, 1997,Sy:63.
[6] Hamasdeğ, Güvercinim Harput’ta
Kaldı, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1998,Sy:75.
[7] Hamasdeğ, Güvercinim Harput’ta
Kaldı, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1998,Sy:30.
[8] Hamasdeğ, Güvercinim Harput’ta
Kaldı, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1998,Sy:48.
[9] Rafael İşhanyan, Ermeniler’in
Tarihi, Belge Yayınları, İstanbul, 2006,Sy:158.
[10] Levon Haçikyan, Hemşin Gizemi,
Belge Yayınları, İstanbul, 1997,Sy:23.
[11] BOA,
TD.52,53.
[12] H.
Acaryan, Knnutyun Hamşeni Barbari, Yerevan, 1947
[15] Daniil Kukuyan, Hemşin
Paradoksları, Hemşin ve Hemşinli Ermeniler-Konferans Makaleleri, Yerevan, 2007,
Sy: 276
[16] Daniil Kukuyan, Hemşin
Paradoksları, Hemşin ve Hemşinli Ermeniler-Konferans Makaleleri, Yerevan, 2007,
Sy: 277
[18] Nona Şahnazaryan, Kaypak Kimlik:
Hemşiller(Hemşinler) Örneği, Hemşin ve Hemşinli Ermeniler-Konferans Makaleleri,
Yerevan, 2007, Sy:149
[22] http://www.islamvehayat.com/5247_osmanli-millet-sistemi-isleyisi-ve-cozulusu.html
Ekler:
Ekler:
Özet: Trabzon vilayeti Hopa kazasındaki bazı köylerde bulunan ve Hemşin denilen Ermeni'den dönme Müslümanlar'ın oraya gidecek bir misyonerden etkilenmeleri muhtemel olduğundan, mahalli hükümetçe hemşinlerin irşadı gerektiği.
DH. İD., 116-65, 1331. C. 28.
Umum Erkan-ı Harbiye Dairesi
Dördüncü Şube
321
1
Dâhiliye Nezâret-i Celilesine
Hülasa-i Me’al: Hopa hudûd bölüğü mıntıkasındaki kurâ ahâlîsine dâir.
Devletlü Efendim Hazretleri
Trabzon Vilâyetine tâbiʻ Hopa kazâsına müsâdif [tesadüf eden] Hopa hudud bölüğü mıntıkasındaki Zorbîçî, Ervâlâ (Erdâlâ), Çacuşlu, Haykî, Zalonâ, Gavârci, kariyeleri ahâlîsi Hemşin ismiyle müsemmâ [adlandırılan] Ermenilerden dönme müslüman olub kazânın mütebâkî [geri kalanı] ahâlîsinin kâmilen müslüman Lazlardan ibret idüğü ve Hemşînler saf ve câhil olub bir misyonerin bu mıntıkada muvafakiyyetle [başarıyla] iş görebileceği binâen aleyh hükûmet-i mahalliyemizin irşâdatı [doğru yolu göstermesi, uyarması] Hemşînlüler içün derece-i vücûbda olduğu [vacip olduğu] Rusya hudud komiserinin hopa bölüğüne âid raporunun bir fıkrasında gösterilmiş ve mes’ele câlib-i dikkat bulunmuş olmağla iktizâ-yı hâlin îfâsı mütemennâdır efendim.
Fi 25 Cemazelahire 331 ve fi 19 Mayıs 329 [1 Haziran 1913]