30 Nisan 2009 Perşembe

Çarık



Evin üzerini örten brandanın ardından güneş yüzüme vuruyordu. Sıcacık uyandım. Elimi yüzümü yıkamak için evin önüne çıktım. Kollarımı iki yana açtım ve derin bir nefes aldım. Şehirde uyanmak için harcadığım zamanı düşündüm. Cep telefonunun alarmını kalkacağım saatten çok daha erkene kurup her çaldığında erteleyerek zorunlu kalkma saatine gelişimi hatırladım. “Saat kurmadan kalkmak ne güzel bir duyguymuş” dedim, kendi kendime.

Bilbilan yaylasında güneşli bir Cuma sabahıydı. Hava sıcaktı ama boğucu değildi. Neşeye çağıran bir yayla havasıydı. Yaylamızın ortasından akan küçük derenin karşısında amcamın evi vardı. Amcam evinin önündeki kamelyada oturuyordu. Önünde traş sandığı duruyordu. Kapağının içinde ayna olan küçük bir tahta sandıktı bu. Amcam her Cuma sakallarının fazlalıklarını düzeltir en güzel elbiselerini giyer, Cuma namazı için hazırlanırdı. Sonra çarşıya çıkardı. Amcamın yüzünde Hemşin derlerinin Kaçkar yamaçlarında açtığı gibi nehirler vardı. Hem korkunç hem de bilgece bir görüntü kazandırıyordu bu çizgiler ona. Amcam kendisini izlediğimi görünce karşıdan seslendi:
-orti aye ala(yavrum gel hele).
Hemen yanına koştum.
-asa hoparila(söyle amcacığım)
-orti yes takidum şad halivortsa. Teviez indzi onguç teneçi. Meme indzi traş aa(yavrum ben galiba çok ihtiyarladım. Ellerim beni dinlemiyor. Bi beni traş et)
Traş takımını hazırladım. Traş fırçasını köpürtmek için traş köpüğüne bakındım. Ama sandıkta traş köpüğü ya da sabunu yoktu. Bakındığımı fark edince küçücük kalmış el sabununu elime tutuşturdu amcam.

Amcamın traş köpüğünün olmamasına hem şaşırmış hem de çok üzülmüştüm. Bir taraftan da anlam verememiştim. Çünkü traş köpüğü alamayacak bir yoksulluk içinde değildik. Yoksullukla ilgili çok hikaye dinlemiştim ama artık o günlerin çok gerilerde kaldığını düşünüyordum. En azından yoksulluğun bu kadarı artık geride kalmıştı. Oğlunun ilgisizliğine yordum durumu. Amcam yaylada yengemle yalnız kalıyordu. Oğlu bazı hafta sonları gelip bir ihtiyacı olup olmadığını kontrol ediyordu. Amcamın oğlu Kemal paraya kıymet veren bir adam değildi. Cömert bir adam sayılırdı. Oturduğu masada kimseye hesap ödetmeyen tiplerdendi. Bir keresinde yaylaya birlikte gitmiştik. Yayla yolunda meşhur mola noktalarından biri olan Kutul’da yediğimiz cağ dönerlerin hepsini Kemal ödemişti. Babasının el sabunuyla traş olmasına izin vermesi olacak iş değildi.

Traş bitince soluğu Momi’nin yanında aldım. Momi’ ye olanları anlattım. Kemal ağabeyi çok ayıpladığımı söyledim. Momi’ nin yüzünde acı bir gülümseme belirdi.
-Orti Kemal e inç ena. Kemal’in hede sirded ella oç. Ku hoparet fukaraluğin sorvadza. Elluş çelluşan enel çi.(Yavrum Kemal ne yapsın. Kemal’e kızma. Amcan yoksulluğa alışmış. Yokluktan yapmıyor.) dedi.
Evet, biz hala yoksuluz. Ama Momi’nin anlattığı zamanların yoksulluğu ile bizim yoksulluğumuz karşılaştırılamaz bile. Yoksulluktan, adaletsizlikten şikayet ettiğimizde; daha güzel bir dünyanın düşünden söz açtığımızda amcamın, biz gençlere neden bıyık altından güldüğünü Momi kendi zamanlarının yoksulluğunu anlatınca anladım.

Kıtlığın kapıya dayandığı yılların birinde evdeki bütün un bitmiş. Ellerinde ne var ne yok tükenince mısırın koçanını öğütüp un yapmışlar. Bununla beslenmişler. Dedemiz genç yaşta öldüğü için bütün aileye on dört yaşından beri amcam bakıyormuş. Amcam eve ekmek getirebilmek için ormandan odun kesip satmaya başlamış. Her gün ormana gidiyor odun kesiyormuş. Bununla on nüfus yarı aç yarı tok geçiniyorlarmış. Bir taraftan da yoksulluklarını ele güne belli etmek istemiyormuş amcam.

O zamanlar ayakkabı yerine el yapımı deri çarıklar giyilirmiş. Amcamın yalnızca bir çarığı varmış. Yeni bir çarık yaptırması da mümkün değilmiş. Kimsenin arkasından “çarıksız” demesini de istemiyormuş. Bu yüzden çarığa gözü gibi bakıyormuş. Her sabah çarığını giyiyor ve yola koyuluyormuş. Köyün içinden geçip ormana girdiğinde ise çarığını çıkarıp heybesine atıyormuş. Ormanda gezmekten nasır tutmuş ayakları çıplak gezmeye alışıkmış.

Amcamın ruh halini anlamıştım. Yoksulluk insanın neyi ihtiyacı olarak gördüğü ve ihtiyacı olarak gördüğü şeylerin ne kadarına sahip olduğuyla alakalı bir şeymiş. Ama yinede gönlüm razı olmadı. Çarşıya gidip bir traş köpüğü aldım ve gizlice amcamın traş sandığına koydum.

Mahir Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder