27 Mart 2009 Cuma

Kupe ta Godrik Açare ta Mortik

Hemşince ve Türkçe olarak....


Ergu Ardeletsets martu meçvenun ontsadz a. Meg açar me keloxe kupniva xotats uni. İsa martikes açarone keloxe kupin meçnan hone çigain.
-“ İnç bes honik?” dei duşunmiş gelin.
Kupe ta godrik? Açare ta mortik?
Mege gasa ta:
-“Açarones keloxe gedrik, andi hedev honik gu”
Megaln a:
-“ Şidag gases” gasa.
Xelog mek tengov açarone keloxe gedrin gu. Ali hone çigain. Megaln a gasa ta:
-“Kupes godrik”
Kupn al godrin gu. Tevoun inçik mena çi.
-“As al bidir mezigi!” aselov kelxenin ive gorçin gu.



Küpü mü Kıralım Öküzü mü Keselim


İki Ardalalı adam arasında geçmiş. Bir öküz kafasını küpün içine sokmuş. Bu adamlar öküzün kafasını küpün içinden çıkaramıyorlar.
-“Nasıl çıkaralım?” diye düşünüyorlar.
Küpü mü kıralım? Öküzü mü keselim?
Biri diyor ki:
-“Öküzün kafasını keselim, sonra çıkarırız”
Diğeri de:
-Doğru söylüyorsun” der.
Hemen bir bıçakla öküzün kafasını kesiyorlar. Yine çıkaramıyorlar. Diğeri de diyor ki:
-“Küpü kıralım”
Küpü de kırıyorlar. Ellerinde hiçbir şey kalmıyor.
-“Bu da bize lazımdı! ” diyerek başlarından yukarı bağırıyorlar.

Garmi Gov e

Hemşince ve Türkçe olarak.....


Ergu homşetsi axpar goviove lernan kukan. Mek hadige:
-“ da Amet, me garmi gove çko” gasa. Amede:
-“gove no kenats? Vov kida, compu gaib aak, monkuş ertak”.gasa
Ergu saatu çak gove monkukan, kednuçin. Amede hemen duşunmiş gelli:
-“ da şaş, mek garmie ergu amis araç dzağetsak, çkides ta?”
-“sai tun şidag gasses!”


Kırmızı İnek


İki Hemşinli kardeş ineklerle yayladan geliyorlar. Bir tanesi:
-“Da Ahmet, bizim kırmızı inek yok” diyor. Ahmet:
-“İnek nereye gitti? Kimbilir yolda kaybettik, aramaya gidelim” der.
İki saat kadar ineği ararlar, bulamazlar. Ahmet hemen düşünür:
-“Da sersem, biz kırmızıyı iki ay önce sattık, bilmiyor musun?
-“Sahi, sen doğru söylüyorsun”

Martn u Tsin

Hemşince, Ermenice ve Türkçe olarak.....


1- martun mege çolin gorsevi gu. 2- istus kala gu intus kala gu. 3-şad dzarvena gu 4- şidag hokin ellele birayi dun me desnu gu 5- açvenoun lus ku ka. 6- terçelov birayi dun mednu gu. 7- garson, “çur me bira me du!” 8- “hokis kella, paa al çunim”, gasa. 9- garsone “paa çunis taa oç çur oç a bira xemel gaes” gasa. 10- marte xelerelov “put aa ala inat tsin bila bira xema gu inç gases?” 11- garsone “hıı” gasa “tsin im engers a, xeme gaa” gasa. 12- marte tarna gu put aa “emmen şe genim paasuz birayi me hama” 13- “inç ases na” 14- garsone “hemi ağav” 15- “eer im tsiun dzidzağetsene garnas na biran xemes gu” gasa. 16- marte “hıı, ad tejvar ça” gasa. 17- gerta tsiun onguçnuuz inçi mertk me gasa. 18- tsin dzidzaği gu, dzidzaği gu, xexenca gu, ali dzidzaği gu. 19- garsone “ağav at, helal elli” gasa. 20- marte xema gu, gerta. 21- dai me hedev, marte ali yet ku ka, birayin dunin dağe kida 22- xelok mednu gu. 23- garsonin ali gasa “kides paa çunim” 24- inç ases na ali genim 25- inç gelli, bira m edu xemim” gasa. 26- “as compi paa çunes, bira xemuşi hama im tsiun latsenuşet bidi. 27- as a elli a na” gasa garsone “biran xemetser” 28- martn al “ha” gasa, “ama mek dakika me tus hone gaim ta?” 29- garsone “ha” gasa 30- mart etsin garnu tus kella. 31- mek dakika me hedev tsiovve yet ku kon. 32- tsin ku la ku la ardatsukniye taptepa gu. 33- hemi kidek ta as martes dzidzağetsenuşi hama inç asats? 34- latsenuşi hama inç asats? 34- dzidzağetsenuşi hama ime kunat medza asats. latsenuşi ama al desetsuts. şidag gaser.


Martı yev Tsin

1- martun megı anabadin(çöl) meç gı gorsıvi. 2- astin gı kale, antin gı kale 3- şad gı dzaravna. 4- cişt hokin bidi yelle, kariçuradun(kari=arpa,çur=su,dun=ev:birahane!) mı gı desne 5- açknerun luys gu ka. 6- tırçelov kariçuradunı gı mıdne. 7- garson, “çur mı, kariçur mı,dur” gıse 8- “hokis yelle, tıram(para) al çunim” gıse. 9- garsonı “tram çunis ne voç çur voç al kariçur gırnas ğhımel” gıse. 10- martı bidi hğentena “naye tsin nuynisg kariçur gı ğhıme gor, inç gıses”? 11- garsonı “hı”, gıse “tsin im ingers e, gı ğhıme” gıse 12- martı gı tarna, gı nayi “arants trami(paasuz) kariçuri mı hamar inç vor uzes gınem?” gıse 13- “tun inç ısıs” 14- garsonı “hima yeğav” 15- “yete, tun im tsin garenas dzidzaghetsinel=hğıntatsnel kariçur e gırnas hğımel” gıse 16- martı “hı, adıga tıjvar çe” gıse. 17- gerta, tsiyun agançin paner mı gıse 18- tsin gı dzidzağhi, gı dzidzağhi, gı hğışhğınço, gı dzidzağhi 19- garsonı “yeğav al helal(Türkçe) ılla” gıse. 20- martı gı hğıme, gerta. 21- hedevyal dari martı noren(yeniden) yed gu ka, al kariçuradunin değı kide. 22- hğelok mı gı mıdne.23- garsonin noren gıse “kides, tram çunim” 24- “inç vor ıses gınem” 25- “inç gılla kariçur mı dur, hğımem” gıse 26- “kani vor kariçur hğımelu hamar tıram çunis. Hima al tsin bidi latsınes” 27- “ays al yete ılla kariçur e hğımetsir” gıse garsonı 28- martn al “ayo=ha” gıse, “sagayn vargyan(dakika) mı turs gırnam hanel zayn?” 29- garsonı “ayo” gıse. 30- martn al tsin garne turs gelle. 31- vargyan mı vers tsiov yed gu ka. 32- tsin, gula, gula, ardasukner gı taptıpe gor 33- hima kidek te ays martı dzidzağhetsnelu ham inç ısav? 34- latsınelu hamar inç ısav?


Adam ve At


1- adamın biri çölde kaybolur. 2- o tarafa yürür bu tarafa yürür. 3- çok susar. 4- tam canı çıkacakken bir birahane görür 5- gözlerine ışık gelir. 6- koşarak birahaneye girer. 7- garson, bi su bi bira ver! 8- canım çıkıyor param da yok diyor. 9- garson “paran yoksa ne su ne de bira içebilirsin” der 10- adam delirerek “baksana şu at bile bira içiyor sen ne diyorsun?” der. 11- garson “hı” der, “at benim arkadaşım içebilir” der. 12- adam döner, “bak her şeyi yaparım parasız bir bira için 13- ne dersen” 14- garson: “şimdi oldu” 15- “eğer benim atı güldürebilirsen birayı içersin” der. 16- adam “hı o zor değil” der 17- gider atın kulağına bir şeyler söyler 18- at güler, güler, kişner, yine güler. 19- garson: “oldu, helal olsun” der. 20- adam içer, gider. 21- bir yıl sonra, adam geri gelir, birahanenin yerini biliyordur. 22- hemen girer 23- garsona yine der, “biliyorsun param yok. 24- ne istersen yine yaparım 25- ne olur, bir bira ver içeyim” der. 26- “bu defa paran yoksa bira içmek için benim atı ağlatman lazım 27- bu da olursa” der garson “birayı içtin” der 28- adam da “evet” der “ama bir dakika dışarı çıkarabilir miyim” 29- garson evet der. 30- adam atı alır dışarı çıkar. 31- bir dakika sonra atla geri gelirler. 32- at ağlar, ağlar, gözyaşlarını sallandırır(döker).33- şimdi biliyor musunuz bu adam güldürmek için ne dedi? 34- ağlatmak için ne dedi?

Ardeletsin, Tsin u Yağ e

Hemşince, Ermenice ve Türkçe olarak....


1- ardeletsiin mege lernan tsiove yağ pia gu. 2- tsoogvan oxtin gelli. 3- aakagn a şad sart gelli. 4- inç enim? Kiç me netsim u yon kam gasa. 5- koni me saat ontsadz gelli. 6- ver terçi gu uşatsa gasa. 7- mema put gena na tsin gungadz a yağe vaan çko. 8- hartsena gu, kırat yağe giar ta gasa. 9- tsin al şoke kelxun tevadzui, keloxe tayva tayve tapa gu. 10- ardeletsiyin a keloxe tska gu livore hona gu tsiun kelxan tsvona gu. 11- hem giav hem a omçelu ha gasa gasa.


Ardeletsin, Tsin yev Yuğı


1- ardeletsiin megı lernen tsiov yuğ gı pere. 2- tseregvan aden(zaman) gılla. 3- arekagn al şad ujov(sert) gılla 4- inç ınem? Kiç mı nısdım yev yan kam(bu deyim yaşlı Ermenilerin kullandığı bir deyim) gıse 5- kani mı jam(saat) gantsni 6- ver gı tırçı, uşatsa gıse. 7- megmın al gı nayi vor tsin ganknats e, vıran yuğı çıga 8- gı hartsıne, kırat yuğı tun gerar gıse. 9- tsin al şoken neğhvats kıluğhı gı şarje, gı tape 10- ardeletsin kıluğhı gı tarna, livor gı hane, tsin kıluğhen gı zarne. 11- te gerav yev te arants amıçnalu ha(ayo)gıse


Ardalalı, At ve Yağ

1- ardalalının biri yayladan atla yağ getirir. 2- öğlen vaktidir. 3- güneş çok kızgındır. 4- ne yapayım? Biraz oturup yan geleyim der. 5- birkaç saat geçer. 6- birden sıçrar, geç kaldım der. 7- bir bakar ki at duruyordur, yağ üzerinde yoktur. 8- sorar, kırat yağı sen mi yedin? der 9- at da sıcaktan bunalmış, kafasını aşağı yukarı sallar. 10- ardalalının tepesi atar,silahını çıkarır, atı başından vurur. 11- hem yedi hem de utanmadan evet diyor der.

26 Mart 2009 Perşembe

Axçikn u Yağ e

Hemşince ve Türkçe olarak.....


1- martun mege lernan kağe ku ka. 2- koni me kilo yağ pia gu hede dune 3- var tena gu dziapniva gerta 4- axçige ver kella kez gasa im dades inç epir asor 5- put gena yağ go, yağin put gena yağe kiç me haladz a. 6- kez gasa yes inç enim 7- hemi gasa nor yağs a egav haletsav 8- im dade indzi gorçoğa gasa 9- as a kiç me tsokmetsnim gasa 10- inç enim inç enim oç 11- yağe kiçme ture hona gu aakagutse dage tsokmetsenuşi tadi gu 12- put gena yağe şad hali gu 13- kez gasa hemi inç enim 14- as yes tsokmetsni gum gasa yağe al aveli hali gu 15- omar a gelli 16- inç enim inç enim oç asele gerta pade pia gu sobantena gu soban kola gu. 17- yağna sobayin dage tena gu 18- koni me dakika gontsni 19- put gena yağe heptan hali gu 20- ali gasa aspadz gasa intzigi im dade şad tevoğ a gasa 21- inç enim inç enim oç 22- inçik ene çi gaa 23- igvon gelli 24- dade dune ku ka 25- kızım inç aer gasa 26- e inç enim, baba gasa 27- as akvonnas tadi gum ta tsokmetsnim diye yağe tsokmetsav oç gasa.


Kız ve Yağ


1- adamın biri yayladan köye iner. 2- beraberinde birkaç kilo yağ getirir. 3- yağı eve bırakır ve çarşıya gider. 4- kızı kalkar(uyanır) bakalım bugün babam ne getirmiş der 5- bakar ki yağ var,yağa bakar ki yağ biraz erimiş 6- acaba ben ne yapayım der. 7- şimdi der, yeni gelen yağ eridi 8- babam bana kızacak, bağıracak der. 9- beni bunu biraz kurutayım der. 10- ne yapayım ne yapmayayım? 11- yağı biraz dışarı çıkarır, güneşin altında kurutmaya çalışır. 12- görür ki yağ daha çok eriyor 13- acaba der şimdi ne yapayım der. 14- ben bunu kurutuyorum yağ daha çok eriyor. 15- yazdır 16- ne yapayım ne yapmayayım derken gider odun getirir sobaya koyar, sobayı yakar. 17- yağı da sobanın altına koyar. 18- birkaç dakika geçer 19- bakar ki yağ hepten eriyor. 20- yine diyor allahım diyor babam beni çok dövecek diyor. 21- ne yapayım ne yapmayayım 22- bir şey yapamıyor. 23- akşam olur. 24- babası eve gelir 25- kızım ne yaptın? der. 26- e ne yapayım baba? der. 27- bu sabahtan beridir der çalışıyorum ki kurutayım diye yağ kurumadı der.

Temal’in Keloxe

Hemşince ve Türkçe olarak.....


Yeek hadik enger tsaxudn ive kayağ enuş gerton. Tsaxudin keloxn ive kellin kayağe genin. Şad barak gelli; hemi inçetsnuş kuzin. Andi inçetsnele erguse uuş compatsove compan işnoğun meg al na satarin kelxan compan inçetsnoğum gasa. Dağin onune temal gelli. Temale çvone cedin gaba gu, ‘yes hemi asti inçetsenim’ gasa. Andi engerdake compan kişnun put genin martun vucude go keloxe çgo. ‘Yahu’ gasin,’asu keloxe gar ta çgar ta’9- inç enik inç enik oç?’ Yuruts put genin,’yahu’ gasin, ‘meg ertak genoçe harts enik balki genige kidena gu’. Genoçe mode gertan. ‘Yahu’ gasin, ‘ku martun keloxe vaan er ta vaan çer ta?’ Genign al gasa, ‘as akvan a’, gasa ‘kahvalti hazirlamiş ai’ gasa ‘bat marte giav ta giav oç ta çkidim,’ gasa.


Temel’in Başı

Üç arkadaş kayık yapmak için dağa giderler. Dağın tepesine çıkıp kayığı yaparlar. Tepe çok diktir. Şimdi kayığı indirmek istiyorlar. Kayığı indirirken ikisi başka yoldan yola inecekler, diğeri satariın başından kayığı indireceğim der. Çocuğun adı Temeldir. Temel ipi boynuna bağlar ve ‘şimdiburdan indireyim’ der. Sonra arkadaşları yola indiklerinde bakarlar ki adamın vücudu var, kafası yok. ‘Yahu’ derler ‘bunun kafası var mıydı yok muydu?’ ‘Ne yapsak ne yapmasak?’ Birbirlerine bakarlar. ‘Yahu’ derler, ‘gidip karısına soralım belki bilir’ Karısının yanına giderler.‘Yahu’ derler, ‘senin kocanın kafası üzerinde miydi değil miydi?’ Karısı der ki: ‘ bu sabah kahvaltıyı hazırladım ama adam yedi mi yemedimi bilmiyorum’ der.

3 Mart 2009 Salı

Dzağik

.

Hemşin köylerinde neredeyse her evde inek beslenirdi benim çocukluğumda. Hayvancılıktan geçimini sağlamaktan söz etmiyorum. Herkes kendi ihtiyaçlarını karşılamak için bir iki inek beslerdi. İnek beslemek öyle çok zor bir iş de değildi. Çünkü hayvanlar yılın uzun bir döneminde ormana sürülür, doğal yollarla beslenirdi. Ahırda kaldığı dönemlerde ise çay tarlaları içinde yetişen ve çayı toplamadan önce mecburen biçilmesi gereken otlar fazlasıyla yeterli olurdu beslenmeleri için. Çay tarlalarından toplanan otlar pagenlerde kurutulur hayvanlar için kışlık yem olarak saklanırdı.

Buna karşın ineklerin çekilen zahmetle ölçülemeyecek yararı olurdu ailenin geçimine. Tabi bazı zararları da vardı. Çocukları sütten bıktırmak gibi. Annemin her gece hazırladığı içine yumurta sarısı katılmış bir bardak süt kabusum olmuştu. Ne yaparsam yapayım o bir bardak sütü içmekten kurtulamazdım. Ne istediğinin farkında olmadan büyük bir hevesle büyümek isteyen ve yaşından büyük kişilerle arkadaşlık etmekten büyük keyif alan bir çocuktum. Ve annem bunun fena halde farkındaydı. Annem: “orti isa xemes oç a na bidzilig menas gu, medzene çiga es ( yavrum bunu içmezsen küçücük kalırsın, büyüyemezsin) dediğinde yüzümü buruşturarak bir elimi burnuma bir elimi bardağa götürürdüm. Büyümek konusunda işe yarayıp yaramadığı konusunda şüphelerim olsa da gelişimime katkısı olduğu tartışılmaz.


Bizim köylerimizde çocuklar erken yaşta sorumluluk almaya başlar. Bu sorumlulukların en önemlilerinden biri de ineklere bakmaktır. İlkokul günlerimde okula gitmeden önce inekleri ormana sürer eğer akşam eve gelmemişlerse ormana gider onları bulur ve eve getirirdim. İnekleri yakından tanıdığınızda onların kişilik sahibi olduğunu bilirsiniz. Her birinin bir ismi bile vardır. Bizim bir ineğin adı Dzağikti. Dzağik hırçın bir inekti. Annemden başkasının onu sağmasına imkan yoktu. Annemim babasının köyüne “babalığa” ziyarete gittiği zamanlarda ablamlar annemin giysilerini giymesine rağmen Dzağik’ i sağamazlardı. Süt kovasını tekmeler, yerinde durmaz, ablamları godoş darbalerine boğardı. Ayrıca köydeki bütün inekleri dövebilecek güçteydi bizim inek. Tabi bu benim için büyük bir gurur kaynağıydı.


Dzağik siyah bir inekti ama alnında kocaman beyaz bir deseni vardı. Çiçeğe benzerdi bu desen. Bu yüzden bu ismi vermiştik ona. Bir akşam eve geldiğimde Dzağik ormandan gelmemişti. İneği gelmemiş iki arkadaşımla ormana yollandık. Karanlık çökene kadar aramamıza rağmen inekleri bulamamıştık. Tam vazgeçmek üzereydik ki çalıların arasından gelen bir hışırtı duydum. Tam olarak göremiyordum. Ama bu Dzağik’ e benziyordu. Elimdeki sopayla, “ka Dzağik! vor dağes inçuk hemi(ka Dzağik! nerdesin şimdiye kadar) diyerek bir darbe indirdim. Darbeyi indirmemle birlikte iki ayağı üzerinde doğrulup böğüren ayıyla karşı karşıya kalmam bir oldu. Arkadaşlarımla beraber ormandan aşağıya köye kadar bir koşuşumuz vardı ki, hayatımda bir daha o hızda koştuğumu hatırlamam. Ayının Dzağik’i yemiş olabileceği ihtimalini düşündükçe deliye dönüyordum. Kendim için korkmaktan vazgeçmiş ve Dzağik için ağlamaya başlamıştım.


Eve geldiğimde Dzağik’ in geldiğini ve ahırda olduğunu öğrendim. Rahat bir nefes almıştım.
Dzağik’ i çok seviyordum ama babam emekli olunca onunla ayrılmak zorunda kaldık. Hem de trajik bir ayrılık oldu bu. Çünkü İstanbul’ a göç edeceğimiz zaman Dzağik’ i satmaya karar vermiştik. Ama yaşlı bir inek olduğu için kimse almak istememişti. Bizde Dzağik’ i kasaba vermek zorunda kalmıştık. Bu son karşısında gözyaşlarına boğulmuş ve üç gün yemek yiyememiştim.


Mahir Özkan

Helva – Ekmek

.

Ailem benim için oldukça endişeliydi. Çünkü çok sıska bir çocuktum. Başka türlüsü de pek mümkün değildi. Bir kere yemek yemeyi sevmezdim. Yemek yemek benim için yaşamı sürdürmenin zorunlu bir gereği idi. Bir de yemek seçerdim, öyle bir lüksüm olmamasına rağmen. Çünkü evde bahçeden ne geliyorsa ona göre yemek yapılıyordu. Yani öyle çok seçim şansım falan yoktu zaten. Belki bu yüzden sevmiyordum yemek yemeyi, kim bilir?

Sonra çok hareketli bir çocuktum. Yerimde duramazdım. Sabah evden çıktıktan sonra akşama kadar bir daha geri dönmezdim. Arkadaşlarımla top oynayarak, derede yüzerek günü akşam ederdim. Çamuru, ağaç dallarını, çeşitli bitkileri oyuncağa çevirmekte üstümüze yoktu. Doğanın kendisi oyuncağımız olmuştu.

Çok meraklı bir çocuktum. Keşfetmeyi seviyordum. Kışın evden çok fazla uzaklaşamadığım için evi köşe bucak keşfe çıkardım. Evimiz iki oturma salonu, altı yatak odası, iki banyosu, kileri olan bir evdi. Alt katı dere taşından, üst katı ahşap bir köy eviydi. Ama tabi en iyi malzeme evin yanındaki ahırın üst katında depo ve yemlik olarak kullanılan pagenden ve çatı arasından çıkardı. Bir keresinde çatı arasının en uç noktasında 12 Eylül artığı mermiler bile bulmuştum. 12 Eylül’ de bütün silahlar toplanınca babam silahını teslim etmiş ama bu mermiler çatı arasında saklı kalmıştı. Mermileri babama gösterince gözleri parlamış. Dalıp gitmişti derinlere. Hep sevgiyle andığı sarı saplı ondörtlüsünü hatırlamıştı yine. Çocukluğundan beri hiç silahsız kalmamıştı ta ki Eylül’ e kadar.

E bu durumda toraman bir çocuk olacak değildim tabi. Bir gün üniversitede okuyan ağabeyimden gelen mektubu okurken bayılıvermiştim.

Bu son olay ailemin benim beslenmem için özel önlemler almasına neden oldu. Kasabadaki okuldan öğlen arasında köye gelip gitmek imkansızdı. Bu yüzden babam, ortaokuldayken beni lokantaya yazdırmıştı. Her gün lokantada istediğimi yiyordum. Babam da ay sonunda hesabı ödüyordu. Normalde köylerden gelen Hemşinli çocuklar lokantaya gitmezlerdi. Kasabadaki fırınlarda yemek yerlerdi. Bu çok daha ekonomik olurdu. Fırınlarda peynir, zeytin veya helva ekmek arası yapılarak satılırdı. Fırında uzunca bir masa olurdu: İki tarafında masaya bitişik oturakları olan tahta bir masa. Yoksul insanlar yemeklerini burada oturarak yerdi. Öğrencilerse genellikle helva – ekmeklerini alıp ya damların üzerine çıkar ya da sahile gider orda yerdi.

Bir Cuma günü öğlen arasında sahildeki okulumuzdan arkadaşlarımızla koyu bir muhabbete dalmış kasaba merkezine doğru gidiyorduk. Kasabanın meydanına geldiğimizde yolumuz ayrılıyordu. Çünkü lokanta kasabanın ortasından geçen derenin karşı yakasındaydı. Arkadaşlarım fırına gidiyorlardı. Bense lokantaya. Aslında lokantayı seviyordum. Seçme şansım oluyordu orda. Hem Lokantanın sahibi Laz Galip amca da çocukları çok seviyordu. Hele okuyan çocukları bir başka seviyordu. Her gittiğimde halimi hatırımı, derslerimi soruyor, okumanın önemine dair nasihatler veriyordu. Her gün lokantada yiyordum ya işte o gün arkadaşlarımdan ayrılmak istememiştim. Yol ayrımına geldiğimizde: “Amaaan! as or ertoğ çim lokantanuus. Tsezi hed furunnuus egoğum(amaaan! bugün gitmeyeceğim lokantaya. Sizinle birlikte fırına geleceğim)” dedim.

Cuma kasabanın pazarının kurulduğu gündü. Bütün köylüler kasabaya doluşur alışveriş yaparlardı. Mahşeri bir kalabalık olurdu Cuma günleri. Pazar kurulduğu için erkeklerin yanı sıra kadınlarda çarşıya inmiş olurlardı. Babam ise Cuma günleri hariç çarşıya inmezdi. Sonradan öğrendiğime göre; çarşıya inerken, sabahları özellikle minibüsü kaçırır, yaya inermiş çarşıya. Akşam dönüşlerinde de kasabanın tek minibüsünün şoförüne gider minibüsün ne zaman kalkacağını sorar: “indzi moleyis oç hosa( beni unutmayasın burada)” diye tembihlermiş. Sonra minibüsü gözler ve minibüsün kızgın yolcularının ısrarına dayanamayan şoför hareket ettikten sonra ortaya çıkar, beklemediği için minibüsçüye söylene söylene yola koyulurmuş.

Lokantaya gitmemeye karar verdiğim o Cuma günü arkadaşlarımla helva – ekmek almak üzere fırına doğru yollandık. Fırının kapısına geldiğimizde arkadaşlarımın şaşkın bakışları arasında donakaldım. İçeri giremedim. Babam kapının hemen dibinde masada oturmuş çeyrek ekmek-helva yiyordu. Ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre orada hareketsiz kaldım. Sonra geriye doğru dönüp sahile kadar durmadan koştum. Karadeniz dalgalıydı. Çakılların üzerinde durdum. Denizi taşa tuttum. Küfrettim… Küfrettim. “asman aşxarin ….(böyle dünyanın…)”

O akşam ilk ve son defa babama bağırdım: “tun lokantin udeçes yes inç bes udim. Memal ertoğ çim lokantanuus( sen lokantada yemiyorsun ben nasıl yiyeyim. Bir daha gitmeyeceğim lokantaya). Babam gözlerini kaçırdı benden. Sustu…sustu…sustu…


Mahir Özkan