20 Ocak 2009 Salı

Karga



Seneee…geçmiş zaman, yanlış olmasın seksen yedi bilemedin seksen sekiz. İkinci çay alım kampanyası yeni başlamış. Bizim evde bir telaş bir telaş. Her gün mümkün olduğu kadar çok çay toplamamız lazım. Çünkü kampanyanın ilk günlerinde kontenjan sınırlaması yok. Ne kadar toplarsan o kadar satabiliyorsun. Zamanında Laz bir ağadan yün karşılığı alındığı için “ağayin ard e - ağanın tarlası” dediğimiz tarla evimize bir saat mesafede. Ormanın içinden yükseklere kıvrılan dik yokuşlu yollarında iki adam yan yana yürüyemez. Bu tarlaya ulaşmak büyük eziyet olduğu için bir an önce bitirmek istiyoruz buranın işini.


Benim görevim toplanan çayları eşekle alım yerine indirmek, eşeğe göz kulak olmak ve çay toplayanlara yemek ve su getirmek. İlk torbaların dolmasıyla seferlerime başladım. İkinci seferimi yapmıştım ki güneş tepemize çıktı. Yemek zamanı gelmişti. Ekmek, peynir ve soğandan oluşan yemek torbasını “pagen”in yanındaki kızılağacın dalına astım ve pınara su getirmeye yollandım. Mısırın kurutulup ayıklandığı pagende aynı zamanda tarlada kullanılan malzemeler de dururdu. Yemeği burada yiyecektik.


Çeşmede su doldururken annemin pagene doğru telaşla koştuğunu gördüm. Bir yandan da bağırıyordu. “nallet elli kelğhud! Mezi ta kedar!( lanet olsun başına! Bizi mi buldun!)” Pagene geldiğimde annemin yerdeki yemek torbasını toparlamaya çalıştığını gördüm. Ekmek kurtulmuştu ama peynir namına yenebilecek bir şey kalmamıştı. Yemeğimize karga saldırmıştı. Karga peynirin bir kısmını götürmüş, kalanını da yere saçmıştı. Ekmeğin yanına yalnız soğan katık olacaktı.


Soğanın yanında katık olsun diye armut toplamak bana düştü tabi. Armutları getirdiğimde annem kargayı anlatıyordu hala. “Desar ta? Şaş kargan giyav me bonir e (gördün mü? Aptal karga yedi bizim peyniri)” dedim gülümseyerek. Annem: “Şaş ta? İnu kelğhun ğheke tizadza (aptal mı? Onun kafasında akıl yığılmış)” dedi. Meğer karga benim yemek torbası getirdiğimi anlamış ve beni takip etmiş. Yemeği nereye bırakacağımı gözlemiş. Annem tepemde dünüp duran kargayı görünce anlamış durumu ama bana sesini duyuramamış.


Karga lanetli bir kuşmuş. Nedeni bilinmez, uğursuzluk getirirmiş insanlara. Karganın acı çığlığı ölüm habercisi sayılırmış. Dadandı mı bir yere bilin ki oradan bir cenaze çıkarmış. Kargaya zarar vermek tehlikeliymiş. Kargaya zarar veren insana laneti bulaşırmış. Lanetinin bulaştığı insan da bir daha iflah olmazmış.


Zamanında köyümüze Pantsuke adında bir gelin gelmiş. Pantsuke hem güzel hem de maharetliymiş. Ev işlerini, bahçe işlerini büyük bir başarıyla yapıyormuş. Kısa sürede herkesin takdirini kazanmış. Yalnız civciv büyütemiyormuş bir türlü. Çünkü evlerinin önündeki dut ağacına bir karga yuva yapmış. Kuluçkadan çıkan bütün civcivleri büyümesine fırsat vermeden kaçırıp yuvasına götürüyormuş. Yavrularını bu civcivlerle besliyormuş. Bir süre sonra Pantsuke bu durumun farkına varmış. Kocasından kargayı uzaklaştırmasını istemiş. Kocası karganın yuvasından ayrılamayacağını bildiği için ağaca çıkıp karganın yuvasını bozmuş. Karga yuvasının bozulduğunu görünce acı acı çığlık atmış. Evin üzerinde dolanıp durmaya başlamış. Günlerce belki haftalarca evin üzerinde dolanmış durmuş çığlıklarla. Bir süre sonra Pantsuke’ ye bir haller olmaya başlamış. Benzi solmuş. Beyaza kesmiş yüzü. Hiçbir iş yapmaz olmuş. Yaşam isteğini kaybetmiş. İki can taşıyormuş Pantsuke. Buna bağlamışlar önce durumunu. Ama acıları dinmek bilmemiş. Türlü sancılar çekmiş. Sonunda bebeğini düşürmüş. Bir daha da döl tutmamış Pantsuke. Türlü çareler aramışlar. Doktor doktor, hoca hoca dolaşmışlar ama hiçbiri dertlerine derman olamamış. Yıllar böylece akıp gitmiş. Sonunda kabullenmişler durumu. Kocası Pantsuke’ yi çok sevdiği için başka biriyle evlenmeyi hiç düşünmemiş. Sonunda toparlanmış Pantsuke. İşinin gücünün başına geçmiş. Ama bir daha asla çocuğu olmamış.

Mahir Özkan

1 yorum:

  1. kargalar leş yediği için uğursuzdur derler..ne kadar doğrudur bilinmez ancak...sevgiyle...

    YanıtlaSil