27 Aralık 2008 Cumartesi

Sis




şad kidim şad asoğ um / çok biliyorum çok söyleyeceğim.


serdis yangun hanoğ um / yüreğimde yangın çıkaracağım.


kağetses inadina yar / köylülerin inadına yar.


kezi hede pağçoğ um / seninle kaçacağım.


Bu maniyi okuduğunda bir anda buza kesmişti ortalık. Ama kısa sürmüştü bu durum. Hemen arkasından olağan kahkahasına bırakmıştı yerini hüzün. Daha önce de böyle maniler dinlemişlerdi. Oysa bu defa çok başkaydı. Bu defa gerçekti. Yürektendi. Herkes biliyordu ki laf olsun diye söylenmemişti. Bu bir ilandı. Ama bu açıklıkta anlamaları için yine de bir gün beklemeleri gerekecekti.



Yaylada geceler uzundur. Erkenden hava kararır. Elektrik olmadığı için gece daha bir uzun gelir. Erken yatılır oysa şehirlere göre. Yirmi beş haneli yaylada üç beş haneden gaz lambasının solgun ışığı yayılır geceleri. Erkekler bir evde, kadınlar bir evde, gençler ise kızlı erkekli başka bir evde toplanırlar. İhtiyarlar, geçmişten hikayeler çıkarır bu gecelerde. Gençler geleceğe taşır bu hikayeleri. Gençler, oyunlar oynar, maniler söylerler. Gölgelerini, daracık taş evin duvarlarında dans ettirir gaz lambası. Gölgeleri büyür, koca adamlara benzer duvarda. İşte böyle bir gecede söyledi bu maniyi Guşe.


Guşe yaylanın en güzel kızlarından biriydi. Çoğu kişinin dikkatini çeker olmuştu gelişip serpildikçe. Güzel kızların kaderidir. Güzellik başlarına bela olur. Söz olur. Göze gelir. Başa çıkmak zordur güzellikle. Huzursuz eder anneleri, babaları. Bu yüzden, erkenden baş göz edilir güzel kızlar, hayırlısıyla.


Elçilerin ardı arkası kesilmez olmuştu. Gelen elçilerin hepini geri çeviriyordu Guşe. Gönlünü kaptırmıştı çünkü kendisine elçi gönderemeyecek birine. Guşe bir çobana vurulmuştu; Kürt bir çobana. İçindeki yangın çıkarma isteği bundandı. Kaderine razı gelmeyecekti. İnadı bundandı. Güzelliğinin bedelini ödemek istemiyordu. Hemşinlinin Kürde kız verdiği nerde görülmüştü. Hem hangi Kürt Hemşinlinin evine elçi gönderebilirdi ki. Kim olmayacak duaya amin derdi. Babasının kulağına da gitmişti uğursuz dedikodu. Bir temiz dayak yemişti üstelik bu dedikodular yüzünden. Üstelik babasının telaşıyla gün doğmuştu elçilere. Sormak yoktu artık, ister misin? Diye. Münasip bir talipliye verilecekti Guşe.


Kaderine razı gelmeyecekti. İnadı bundandı. İşte bunun ilanıydı geceyi buza kesen manisinin sahiciliği.


Guşe o gecenin sabahında sürgülü kapıyı sessizce açtı. Adımını attı dışarı. Ayazı içine çekti. Titredi. Hava aydınlanmasına aydınlanmıştı ya, göz gözü görmüyordu yine de. Sis kaplamıştı her yanı. Söz vermişti sevdiğine. Yaylanın düzlüğünün sonunda, Kürt yaylasına inen yokuşun başındaki kayada buluşacaklardı.



Guşe yürüdü, yürüdü, yürüdü. Yol yoktu. Koca bir ovaydı yürüdüğü. Düzlük bitmek bilmedi. Bütün taşlar birbirine benziyordu. Bütün izler birbirine… Sis dağılmak bilmedi. Üstelik yağmur yağmaya başlamıştı. Gün akşama çevirdi yüzünü. Sis dağılmamış ama yağmur dinmişti. Yağmurda sırılsıklam olmuş Guşe, ziyaret tepesini göremiyordu. Hiçbir iz, hiçbir işaret yoktu. Kaybolmuştu.


Bu öyle bir ovadır ki; hava açık olduğunda bile evlerden çok uzaklaşmışsanız, büyük tepelere göre belirleyebilirsiniz ancak yolunuzu. Bunların en bilineni ziyaret tepesidir: Uzaktan bakınca dikdörtgen bir tapınağa benzeyen parça parça koca kayaların yığın oluşturduğu tepe. İnsanlar; çocuk, evlilik, iş dileklerini kayalıklara sunar ve kayalıkların üzerinde uykuya dalarlar. Yanıtlarını, rüyalarına giren müjdecilerinden alırlar.


Ziyaret tepesini görmeden yönünü bulması artık imkansızdı. Yorgun düşmüştü; nereye gittiğini bilmeden yürümekten. Islak vücuduna doğru esen yel dayanılmaz olmuştu. Büyükçe bir kayaya rastladığında yürümekten vazgeçmeye karar verdi. Çöktü dibine kayanın. Kayayı yele siper etti. Tabiatın büyük sessizliğini bozan yalnızca yelin tatlı sesiydi. Guşe göz kapaklarını açık tutmakta zorlanmaya başlamıştı. Uyumamak için direniyordu. Ama nafile. İyici sokuldu kayaya. Kıvrıldı. Başını toprağa koydu. Ağır göz kapakları kapanmaya başladı. Beyaz gece kara geceye dönüştü.


Tam bu sırada bir cıvıldamayla açtı gözlerini Guşe. Karşısında minik bir mavi gerdanlı yayla kuşu vardı. Cıvıldıyordu. Guşe tanıyordu bu sesi. Ötüşündeki ezgiyi biliyordu. Guşe kuşun sesine dikkat kesildi. Yüreğinin derinliklerinden duydu O’ nu:


Duman dağdan yukari


Girdi taşun altina


Sana yastuk ne lazim


Kolum başun altina


Sis dağıldı. Ziyaret tepesi göründü. Ovaya yayılmış, ismini çağıran insanları gördü sonra. Kalktı ve insanlara doğru yürüdü. Sonraki gün yaylanın kızlarıyla birlikte ziyaret tepesine çıktı. Uyudu. Rüyasında bir mavi gerdanlı yayla kuşu gördü.


Mahir Özkan



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder