19 Ekim 2008 Pazar

Coroğh’ un Sesi

(Agos' un 5 Aralık 2008 tarihli 662. sayısında yayınlanmıştır.)

Bir çok halk için bahar uyanış demektir. Canlılık ve yaşamı temsil eder bahar. Bolluğun ve bereketin müjdecisidir. Bu yüzden de haklı bir coşkuyla karşılanır. Kimileri newrozla kimileri hıdırellezle bahara merhaba der. Bahar özgürlüktür biraz da. Karlar erir, yol verir olur. Dağ başları çiçeğe keser. Yaşam filizlenir. Ve Hemşinliye dağ yolları görünür. Yayların çağrısı duyulmaya başlanır.

Hemşinli için yayla bütün yılın birikiminin yapılacağı yerdir. Şimdilerde bir bakıma tatil yerine dönüşse de bunun çok ötesinde anlamlar taşır. Yaylada kendini yeniden yaratır Hemşinli. Hem geçim araçlarını üretir hem de kimliğini. Yaylanın bereketli otlarıyla beslenen hayvanlarıyla yıllık katığını üretir bir yandan. Bir yandan da sevdalar üretir. Masallar üretir bir yandan. Gaz lambasının ışığında torunlara anlatılır masallar. Maniler söylenir sevdaya dair. Türküler yakılır. Bir kayıp zamanın derinine dalıverir çocuklar. Derinlerine iner kimliklerinin. Momisinin kucağında, kendini bulur. Kekeme sözcükler ağız dolusu çığlıklara bırakır yerini.

Yaylalar özgürlüktür. Her bulduğu fırsatta horon kılığına girer özgürlük. Fırsatı da çoktur hani. Yaylalarda oynanan horon hiçbir yerde oynanamaz bu yüzden. Horonun ateşi yürekleri sarar çığlık olur yükselir gökyüzünün sonsuzluğuna.

Bahar gelince bu yüzden bir telaştır başlar. Göç telaşı. Yaşama ve özgürlüğe doğru, zamanın acımasızlığına inat bir göçün telaşı. Büyük hazırlıklar yapılır. Zorlu bir göçtür bu. Yolların dağları yırtmadığı zamanlardır. Dağları yırtan yollardan geçmez bu yolun yolcuları. Yürür dağların kucağına günlerle ölçülen zamanlarda. Katırlar taşır göçün bütün yükünü ve kadınlar.

Çoruh vadisinin sarp yamaçlarından geçilir ve yükseklere kıvrılır yollar. Kar sularını toplamış Çoruh, toprağı katmış yüreğine çamur renginde akar. Korkutucudur. Aldığını vermez Çoruh. İçine çeker, saklar. İçini kimse bilmez Çoruh’un. Neler saklar içinde kimse bilmez. Artvin’ e kadar coşkulu, kayaları döve döve akan Çoruh’un sesi kesilir, Karadeniz’e çevirince yüzünü.
Önceleri böyle değilmiş oysa. Hep aynı coşkuyla, hep aynı çığlıkla akarmış. Lanetlenmiş Çoruh sonra. Sesi çıkmaz olmuş. Yıllar yılı sessiz akmış Çoruh. Bir kez duyulmuş Çoruh’un çığlığı yıllar sonra bir karanlık zamanda. Sallara doldurulup uzak diyarlara götürmesi istenen çoluğu çocuğu sağ salim götürememenin acısıyla davetsiz adreslere. Hepsi bu.

Niçin kesilmiş sesi soluğu Çoruh’un? Hayır! Hayır! Bugünden değil bunun nedeni çok eski zamanlardan. Önüne setler kurulmasından değil. Efendisi sandığı dünyaya karşı hoyratlığından değil insan evladının. Dilden dile dolaşan lanetinden. Üzerinde ki kara bedduadan. Gömdüğü çığlıkların sesinden duyulmaz olmuş Çoruh’un sesi.

Çoruh’ un heybetli günlerinin çoktan geride kaldığı bir yazdı. Önüne set çekilmişti Çoruh’un. Vadi suyla dolmuş, derinliği yok olmuştu. Deli Çoruh uslu bir göl olmuştu. Üzerindeki köprüden geçerken gözleri doldu Mominin. Baraj gölüne dalıp gitmişti. Baktı… baktı... Yemyeşil suyun dibini görüyor gibiydi. Döndü sonra gözlerimin içine baktı. Gördüklerini anlattı:

“Ayakların yürüdüğü yeri yol yaptığı zamanlarmış. Yaz gelip çatınca durulmaz olurmuş aşağılarda. Yaylalar çağırırmış konuklarını. Uymuş çağrısına yükseklerin bir anne de. Toplamış da yükünü yaylanın yolunu tutmuş. Çocuğunu almış yanına, yollanmış Çoruh’un sarp yamaçlarından yaylaya doğru. Yol çetin, dar bir patikaymış. Katır yüklü ve huysuzmuş. Hava nemli ve boğucuymuş. Çoruh katmış önüne kışın yükünü çığlıklarla akarmış. En uzak tepelerden duyulurmuş sesi. Huysuz katır tepmiş çocuğu bir dalgınlıkta. Çocuk yuvarlanmış sarp yamaçtan aşağılara. Çoruh’un koynuna. Annesi koşmuş peşinden yavrusunun. Ama Çoruh almış yavruyu katmış yüküne. Çocuk çığlık çığlığa. Annesi çığlık çığlığa: Ortiii! vor dağes (Yavrum! nerdesin). Çocuk çığlık çığlığa: Ye maaay! kid intzi (Anne! bul beni). Çoruh’ un sesi yutmuş çocuğun sesini. Annesi bulamamış yavrusunu. Duyamaz olmuş çığlığını. Anne çığlık çığlığa Çoruh kıyılarında. Yitirmiş umudunu. Yitirmiş sesini. Oturmuş kıyısına Çoruh’ un beddua etmiş:

"Meg e şebetsuts, vatskets. Meg e arav, darav (Biri vurdu, düşürdü. Biri aldı götürdü.)
Coroğh’in tsene gedri, katirin dzine gedri. ( Çoruh’ un sesi kesilsin, katırın doğurganlığı kesilsin)"

İşte bu yüzden katırlar doğuramazlar ve Çoruh sessiz akar.”

Mahir Özkan